yalnız kalınca anladım yarattığım canavarı,

öyle bir odada, karanlıkta otururken de değil!

yüzüme yüzüme konuşan insanlara bakarken

ne anlattıklarını değil de,

yalnızca çıkan gürültüyü duyduğumda

anladım onu, tanıdım hatta belki de.


dopdolu bir yalnızlık bu,

en kötüsü yaşadıklarımın.

kibirden kalemin ardında uçururken uçurtmamı

nasıl da rahatımı kaçırırdı, kuşlar ve cıvıltıları.

şimdi göç ettikleri yere ben gitmek istesem de,

öyle bir kilitli ki, açamıyorum kapıları.


duyduğum kişilerden çok var çevremde,

sesimi duyurabileceğim bir kişi olsun kalmadı.

duysunlar istemediğimden,

veya duymaya layık görmediğimden belki de.

haliyle ben de dost bildim satırları,

anlattıkça anlattım.

insan olsalardı da kavga etseydik dediğim

hatalarımı dinledim şiirlerde.

bitmeyen bir dert nesillerce.


şimdi de günün sonunda;


kitabın arkasına koyacağıma,

her gün kapağında izlediğim bir gurur.

aynada gördükçe bağırdığım 

ama bağırdıkça da acıdığım bir sıfat.

zamanda geri gitmek isteğime

zamanı durdurarak cevap veren bir kibir.

ve tek derttaşım olduğu için

tek gerçek arkadaşım kalan şiir.


yani dizelerce sessiz düşünce,

sesi olan aciz düşünce.