Çocukluğumun masum dizelerinden seslenmek isterdim.

Yıllar sonra fotoğrafıma gözlerini iliştirenlerin tebessümlerinden.

Yağmur damlalarının ezgisini çıplak selamlayan fillerden.

Yankısının ardına serotonin tripleri saklayan ‘’Lir’’den.

Etnik varoluşların cemresinden, karbon kağıtlarından.

Geceyi haykıran her bir akşamüstünün ferahlığından.

Sonsuz zamanın hazzından, koşuşturmayan kelimelerden.

Yavuz’un saçlarının gizinden, ‘’kaçacak delik’’ aradığı ‘’sürüngenler şehrinden’’

Derime nakşolan yara izlerinden sesleniyorum halbuki.

Oyukların içinden usulca akıyor, taşıyor sessizlik.

Unutmak istediğim ne varsa hatırlayamıyorum karanlıkta.

Kendimi unuturum sanıyorum, neyi unutacağımı umursamıyorum.

Nomura’nın labirentinde düşlerim, geçmişim, cengim.

‘’Agatha’’ diyor içim, keşke Shaitana’nın elinden olsaydı Poirot’un ölümü.

2 yıl yazmak istedim nedeni meçhul.

Kaybolmak için çok yaşlıyım, çalar saatine saklanmak için çok genç...