İnsan hangi noktada vazgeçer diye düşünüyorum bazen. Sayfalarca haklı sebepler sıralandığında mı yoksa buna mecbur bırakıldığında mı? Hayatta hangisi karşımıza çıkar bilmem fakat tek bildiğim vazgeçmeye mecbur bırakılmanın ağırlığı.

Ne garip değil mi?

Bir insana hayat veren, varlığına en büyük sebep olan kalp, gel gör ki bir mecburiyetin altında eziliyor. Bir hiç uğruna aklımıza açtığımız savaşlar, bir vazgeçiş uğruna harcadığımız duygular, bir yok oluş uğruna telef ettiğimiz tüm yaşanmışlıklar; bir ip gibi dolanıyor insanın boynuna, gitmeye kalkıştığında ya da vazgeçmeye başladığında. Zaten hep böyle değil midir? Karşındaki giderken hiçbir engel yoktur yolunda. Arkasına dönüp bir saniye bile olsa bakmasını sağlayan ayağına takılacak bir taş dahi olmaz. Ama sen giderken bütün engeller dizilmiştir sırayla kapında. Belki de gitmemek için sebep sandığımız bir yığın boş bahanedir hepsi. Gitmek zor gelir bazen. Acıtır. Belki kanatır. Gidemezsin. Çünkü bilirsin, gidersen geri dönüşü olmayan bir yola girersin. Gidersen bütün bahaneleri yıkıp gidersin ve bilirsin eğer gidersen geçmişini kaybedersin fakat kendini kazanırsın. Geçmişin tecrübeleriyle yıkanmış bir sen bırakırsın kendine armağan.

Sana varmaya çalışırken kendimi kaybettim değil, vazgeçtim ve kendimi yeniden keşfettim diyenlerden olmanız dileğiyle…