Saatin bir önemi yoktu, elimden geldiğince çabuk ayrılmalıydım o evden. Göz açıp kapayıncaya kadar bavulum hazırdı, kapının önündeydim. Taksiyi bekleyemezdim, hava öyle sıkıyordu ki boğazımı, her an düşüp bayılabilecek haldeydim. Aşağıya inip bir sigara yaktım, bu kirli havadan daha temizdi elimdeki zehir. Koşarcasına adımlarla uzaklaşmaya başladım katili olduğum evden. Nereye gideceğim diye düşünemeyecek kadar uçuk hissediyordum kendimi. Ne yaptığımdan habersiz bir şekilde uzun bir süre tempo tutarak yürüdüm. İnsanların yüzümdeki cinayeti görebilme ihtimaline karşın onlara benzemeye çalışıyordum. Lanet olsun! Bunu beceremeyecek kadar farklıydım bu aptallardan. Bir şeyler yapmalıydım, normal insanlar gibi. Otobüs durağına oturdum ve nefesimi dinginleştirdim. Artık daha rahat soluk alıyordum. İnsanlar doluştu etrafıma fark edildiğimi sandım durakta olduğumu unuturcasına. Otobüs geldi, insanlar bencilce sıkıştırdılar birbirlerini. Otobüse binersem fark edilir miydim? Birileri beni açığa çıkarabilirdi, bunu göze alamazdım. Tekrar yürümeye kadar verdiğimde henüz 20 dakika geçmişti. Bir sigara daha yaktım, Mikail'in kumar masasından kalkıp sigarama ortak olmasına ses etmedim, yorgundum ve Azrail'e işim düşecekti, sabırlı olmalıydım, bu ben olmamalıydım.
Yüzüme akan damlalarla geri uyandım şayet ne zaman uyuduğumu da bilmiyordum. Muhtemel olarak bayılmıştım bir köşe başında. Yağmur iyice bastırmadan kalkmak istedim kafamdaki binlerce soru ile.... Şu an neredeydim ve bana ne olmuştu. Neden kimse uyandırmamıştı beni? Neden kimse kaldırıp tutmamıştı ellerimden? Yağmur düşünmeme engel oluyordu. Sanırım şu an tek ihtiyacım olan buydu.
Uzunca bir süre yürüdüm. Kol saatimin olmayışı beni saatten bihaber ediyordu. Karanlık çökmüştü ve ıslanmış bedenim açlık çekiyordu. Cebimde geçen zamanlardan kalan ciklet ve biraz madeni paradan başka bir şey yoktu. Bayıldığım yerde cüzdanımı düşürmüş olabileceğim aklıma geldi, geri dönsem de içinde para olacağını sanmıyordum. Çalışmayalı uzun zaman olmuştu ve elimde ne varsa tüketmiştim. Tek yapabileceğim Tanrı'ya güvenmek ve yola devam etmekti. Ona ne kadar ihanet etmiş olsam da bir şekilde beni affederdi. Ona inanmalıydım, yoksa yolun sonunda Azrail'le başka yolla tanıştıracaktı beni.
Hava iyice soğumuştu, güneş evine dönmüş, ay ise gökyüzündeki mesaisine başlıyordu. Yağmur ise hala çığlık çığlığa üstüme kusmaya devam ediyordu. Zamanında, şimdi hiç sahip olacağıma inanmadığım parayla aldığım palto beni bu pislikten kurtarmış ve bana ailemin bile göstermediği sıcaklığı gösteriyordu. Sanırım şimdi onu daha çok seviyordum. 90'lardan kalma bir palto yol arkadaşım olmuştu. Buna kimse inanmazdı ama ben inanmıştım çünkü inanancak pek bir şey kalmamıştı hayatımda. Uzun süre sigara içmediği fark ettiğimde son sigaramın üzerinden 1 buçuk saat geçmişti. Bir sigara daha yakacaktım biraz ilerideki durakta. Dayanamayacağımı fark etmiştim, sigarayı şimdi yakmalıydım. Ama kendime verdiğim sözden de dönemezdim. Bu yüzden koşmaya başladım, var gücümle koşuyordum, elimde içini dolu sandığım ağır bir valizle koştum, koştum, koştum..
Durağa vardığımda bir kahraman gibiydim. Sanki bütün o kötü şeyleri unutmuş bir şampiyondum. Yediğim boklar yaşamama bile engel olabilirdi, bir can almıştım. Bir hayatı sonlandırmıştım. Ve arsızca cinayet yerinden kaçıyordum, arsızca sigaramı düşünüyordum, vücudumun her yerinde kanı vardı maktulümün, her yerimde dudaklarının izi, her bir zerremde kokusu...
Bu ağır düşünceler omuzumdaki yükü arttırmıştı. Olduğum yere çöktüm, sigaramı yaktım ve kaldırımla seviştim. Bu soğuk akşamda sokak lambaları kadar duyarsızdım. Bu soğuk akşamda katiller, hırsızlar, devlet yöneticileri ve orospular kadar acımazsızdım. Bu soğuk akşamda hepsi saygıyla eğiliyordu önümde. Hiç gurur duyacağım aklıma gelmezdi ama ilk defa bir şeylerde iyiydim. Çivisi çıkmış dünyanın çivisini çıkaran bendim. Ben öyle kötü biriydim ki tövbe ederdi kötüler beni görünce, ben öyle kötüydüm ki gurur duyardı babam annemi döverken, öyle kötüydüm ki şeytan bile diz çökerdi önümde ve ben öyle kötüydüm ki artık kötülük sadece adımın yanında anılacaktı.
Kendime geldiğimde seviştiğim kaldırımın yanında yatıyordum. Kendimde olmayışımdan faydalanan yağmur her tarafımı çamur yapmıştı. Paltom eskisi kadar sağlam durmuyordu artık. Sanırım ölmenin zamanı gelmişti. Saat geç olmuştu ve benim hala umudum yoktu. Geriyede dönemezdim artık ne bir evim vardı ne de sığınacak bir yerim. Son kalemi kendi ellerimle yıkmıştım. Şimdi surlarım onarılamayacak kadar büyük hasara sahipti. Ne gücüm vardı ne de tutunacak son bir dalım. Sigaram bitiyordu, ben de öyle. Kaldırıma uzandım, sigaramı yere bıraktım, maskemi çıkardım...
Son kez soğuk gecede sokak lambalarının altındaki kirli adama baktım. Kaldırım da ağlıyor arsızca, suçunun farkında. Gözlerinde cinayet var, gözlerinde kırılmış bir kadın var. Adam ölüyor ve ellerinde aşık olduğu kadının resmi. Adam ölüyor, kalbinde kırdığı kadınının ayak izleri. Adam ölüyor yaşamak nedir bilmeden. Adam son sigarasını Azrail'le içiyor yaptığı pazarlıktan pişmancasına. Adam ölüyor ve artık çok geç onun için. Adam öldü ve öğrendi kaçta kapandığını sokak lambalarının. Adam öldü ve yağmur sevişmiyor kaldırım taşlarıyla. Adam öldü...
Yaşamak şimdi, yaşayabilmek kırılmış bir kadının bedeninde. Yaşamak şimdi, yaşayabilmek içini öldürdüğün bir kadının kalbinde. Terk ettiğin o evde, anılar biriktirdiğin o döşekte ve ellerini tuttuğun çıplak kadının nefesinde. Yaşamak, bir umut gibi yaşamak, Nazım gibi severcesine yaşamak.