Bir gün taşları arasında açmış çiçeklere basmadan

Geçmenin imkansız olduğu bir kaldırımda yürürken

-ki unutmabeni çiçekleriydi her biri

Bir Avrupa saksağanı tüm ihtişamıyla önümden geçti

Yüreğime çiy düşerdi beraber uyuduğumuz her gecenin sabahında

Bir kurbağa uykusu kalırdı o an geriye

Bir toprak kokusu alırdım


Tan vakitleri ve akşamüstleri

O odada güneş tam da birbirinin zıttı olan iki açıyla

İki farklı pencereden, doğrudan

Düşerdi yüzüne

Elmacık kemiklerin parlar

Köprücük kemiklerin gölgelenirdi

Sesler kesilirdi, geriye sadece

Bir martı çığlığı, bir aşık ıslığı

Bir radyo cızırtısı kalırdı


Sen adını bir kuştan alan masum adam

En soğuk havada bile sıkı giyinmeyen

Burnunu çekerken de hastalanmadığını iddia eden

Hastayken dahi soğuk sudan vazgeçmeyen

Elmacık kemiklerin belirgindi gülerken

Köprücük kemiklerin belirgindi sevişirken

Az aydınlatılmış o odada