Mutfakta bir başına herkes uyurken öylece oturuyordu. Saat sabahın altısı gün yeni yeni uyanıyor o kafasındaki hayal kırıklıklarıyla ne yapacağını düşünüyordu. Derin bir nefes çekti içine. Kafasını yukarı kaldırıp tavanı izledi sessizce. Gözleri boyaların pürüzsüz olmayan ince çizgilerine takıldı. Sağ çevirdi kafasını kapalı olan mutfak kapısının camının desenlerine baktı öylece. Bir sürede gözleri burada oyalandı. Buzdolabının artık yaşlandığı motorundan yüksek bir ses çıkıyor kulakları öncesinde fark etmemiş olsa da şimdi onu rahatsız eden bir boyuttaydı ve kafasını dolduruyordu. Ocaktaki suyun kaynama sesi eşlik ediyor, dünyayı bir saniyeliğine sessize almak istese de o bile mümkün olmuyordu. Kontrol edemediği ne çok şey vardı. Teni, balkon camından içeri düşen güneş ışığının nasılda odayı ısıttığına odaklandı. Üşüyen ruhuna etki etmesi için daha da mı yakınlaşması gerekiyordu. Ya da ne kadar daha yakınlaşması lazımdı.

Kendisi hayatından bu denli yorulmuşken güneş hiç yorulmamış mıydı? Hiç birazcık mola yeter artık dinlenmek istiyorum dememiş miydi? Biz insanlara ait olduğunu bildiğimiz bazı özelliklerin doğaya verilmemesi lütuf mu yoksa ceza mıydı? Dinlenmek istemeyen yorulmuyor demektir. Yorulmayan yorgunluk duygusunu bilmiyor demektir. Bu duyguya hakim olmayan hayatı sorgulamıyor durup düşünmüyor demektir. Düşünme eylemi olmayanın iradesi isteği hiçbir şeyi yok demektir. Demek ki bize verilen bu şey bir cezaydı.

Kendi kendine bunları düşünürken derin bir nefes çekti içine. Dün akşam bir aile oturmasından dönmüşlerdi. Oradayken içinde yıllardır sakladığı o sevgisizlik yeniden gün yüzüne çıkmaya çalışıyordu. Bastırmaya sesini kısmaya çalışsa da bu sefer etkili olamıyordu. Üzerinde bir hakimiyet kurmaya çalışsa da ellerinden kayıp gidiyordu. Kendisini yeniden bir sevgi dilencisi gibi hissetmeye başlamıştı. Oturdukları odada baş köşeye kendisi geçmiş kalan dört kadın yan koltuklara serpilmişlerdi. Ev sahibiyle sohbet ederken hiçbir problem yaşamıyor her şey yolunda gidiyordu. Ortama başkaları girdikçe kendisi görülmez oluyor birine laf vermeye çalışırken diğerleri arasına karışamıyordu. Kendisini dışlanmış ve sevilmiyormuş gibi hissetmeye başladı. İçinde bir kaygı vaveylası kopuyor küçük bir kız sanki için için ağlıyordu. Dışarıdan bakanların içinde olup bitenleri anlaması endişesiyle gözbebekleri büyüyor kalbi daha hızlı atmaya başlıyordu.

Bir ara kalkıp banyoya elini yüzünü yıkamaya gitti. Aynanın karşısına geçip kendisine "Artık büyüdün başkalarının seni sevmesi endişesine kapılmaman gerekiyor. Ben seni seviyorum, sesini duyuyorum, anlaşılmadığın zamanları da anlıyorum, sebepsiz dayak yemelerin için üzgünüm, o minik ellerle o küçük bedenle karşı koyamayacağım kadar büyük oldukları için özür dilerim. Birilerine karşı sus, yapma, dur diyemediğim için de özür dilerim. Seni sevmeyip oyuna almayan o arkadaşlarına katlandığım için de özür dilerim, seni değersizleştirenlere karşılık veremediğim bir de üstüne ben eklediğim için çok özür dilerim. Ama şuan buradayım bak karşında kocaman bir kızım ve istersem bana bunu yapamazsınız diyip o odadan özgürce ayrılabilecek kadar büyüdüm, rest çekebilecek kadar bağımsızım, annemin eteklerine yapışıp hadi gidelim demeyecek kadar olgunum. Ayrıca seni sevebilecek potansiyele de sahibim. İçimde kocaman bir sevgin var. Kimselere vermeyip bu zamana dek senin için ayırdığım özel bir köşeye sahipsin. İstediğin kadar şımarabilir, istediğin kadar gülüp eğlenebilirsin orada. İsteklerini duymaya çalışan, kırgınlığını anlamaya çalışan bir ben var artık. Hem yanında hem karşında hem içinde. Sana onlardan çok daha yakınım. Bak onlar dışarıda ben ise burada seninleyim. Sakin ol ve sana eşlik etmeme izin ver. Birlikte onaralım o yaraları" demiş ve sanki birisi içinden o endişeleri yok etmiş gibi rahatlamıştı. O huzurla içeri geçmiş ve bir süre konuşulanları dinleyip kendisine sıra geldikçe sohbete devam ederek bir sevgi taşkınını daha atlatıp oradan ayrılmıştı. Bugün ise sakinlik yerini, kırgınlık sonrası ruhundan bedenine sirayet eden halsizliğe bırakmıştı. Yeni bir atağın geleceği günü kestiremediği için bir değişim planına başlaması gerektiğinin farkındaydı. Kaynayan çaydanlıktan çıkan buharın mutfak dolaplarının üzerini kapladığı buğuya takılan gözleri kahvaltı hazırlamak için kalkması gerektiğini söylüyor, düşüncelerini bir köşeye yatırıp ayağa kalkmaya hazırlanıyordu.