İstanbul’a döndüm. İçim içime sığmıyordu, telefonuma sarıldım arkadaşlarımı aradım hemen.

Geldim ben

Dediler hoş geldin, kaç gün kalacaksın

Dedim O’na bağlı

Dediler O kim?

Dedim tarifi yok

Nasıl yani !

Duygular Tanrı gibidir, göremezsin ama peşinden gidersin.

Delimisin! bu şehre geri döndün, bizler Ege’ye dönme hayalleriyle yaşıyoruz.

Ama ben ise Egelim diyene geldim.

Şehri kötülediler hemen, ki boğazına bile baksan nefes verir, can verir. Her meyhanesinde hikayeleri olan, tüm sokaklarını gezmeye kalksan bir ömür yetmeyen şehre laf etmelerine üzüldüm.

Dedim, trafiğini bile özlemişim ve sustular.

Yol hikayemi anlatmak istedim Kurtköy’den Levent’e. Olur mu? Olur olur hem de çok güzel olur.

Kimine göre çekilmez, kimine göre İpek Yolu. Bana göre sevgi yolu her bir kilometresi. Beyaz Evler durağından start verip dolmuş ya da otobüsü beklemeye başladığımda Tanrıya daha da yaklaşırım, bildiğim tüm duaları etmeye başlarım hangisi gelirse gelsin de bir an önce gelsin diye. Ufukta aracı gördüğümde bir heyecan kaplar içimi, duyduğum mutluluk ise ruhuma bonus olur. Otururum yer var ise koltuğa, açarım kitabımı uykulu gözlerle okumaya başlayıp kendimi beslerim. Gördün mü bak sevgi hattının faydasını, sabah sabah ruhun beslenir, inancın kuvvetlenir, kültürün artar. Kulaklıklarım kulağımda, müzik keyfi desen cabası. Arada sırada kafamı kitaptan kaldırıp sağa sola bakarım Pendik metroya yaklaştık mı diye. Başlarım matematik hesaplarına, kalan dakikaları toplar çıkarırım, sekizinci sınıf yol problemlerini çözdüğümün farkına varmadan sonuca ulaşırım.

Gerçi Levent’e giderken, benim için 1 dakika 60 değil 600 saniye gibi geçer. Bu biraz kasvetli gelir hüzün verir. Olsun gün için de hep mutlumu olacağım, ufak bir doz hüzünde şarttır, ruhu besler, iyi gelir sen farkında olmadan kıymet bildirir.

En zorlu olan aşama tamamlanmıştır, hiç can kaybetmeden ulaşmışımdır Pendik metro girişine. Yürüyen merdivenlerin bana yetişme imkanı yoktur, üçer beşer atlayıp koşarım. Al işte sabah sporumu da yapmışımdır. Gelince metro, açılan kapıdan girip, en yakın koltuğa otururum. 17 durak vardır, kalan durakları saymama gerek yoktur, kitabıma dalarım, zaten son duraktır Kadıköy. Adına gıcık olduğum, ne kadar kitaba dalmış olsam da ruhuma acı veren Ayrılık Çeşmesi durağının adını duymamam imkansızdır kulaklarımda son ses çalan müziğe rağmen. Gerçi yüreğimi burkarken yüzümde anlamsız bir gülümseme içimde bir heyecan dolar taşar üç dakika kalmıştır Kadıköy’e.

Çeyrek kala çeyrek geçe derim ben Kadıköy’deki Beşiktaş vapur iskelesine. Yakarım bir cigara çekerim bir nefes, beklerim vapuru. Yol bitmiştir artık benim için gerisi keyiftir.

Vapurun içindeyimdir artık, sağım solum deniz. Yirmi dakika benliğim su olur. Kız kulesini her gördüğümde heyecanlanırım, hem hikayesinden dolayı hem de benim O’na yüklediğim anlamdan dolayı. Yüklediğim anlamı ise sadece O bilir.

Sigaram elimde hızlı adımlarla yürüyüp, otobüs duraklarına gidebilmek için bir ömür süren kırmızı ışığın yeşile dönmesini beklerken bulurum kendimi. Kısaca Beşiktaş’tayımdır.

Akmerkez otobüsüne de aşığım. Bir otobüs hiç mi bekletmez kardeşim, İstanbul kartımı bastıktan sonra orta kapının arkasındaki koltuğa kıçımı koymadan hareket etmeye başlar. O zaman işte içime büyük bir neşe dolar, sevgiliye on dakika kalmıştır. İlk durak Yıldız Teknik Üniversitesidir. Mezun olduğum okulum, yüzlerce kere önünden geçmeme rağmen yüzümdeki ve anlam veremediğim şaşkın bir gülümsemeyle anılarım canlanır. Sonra bir bakmışım ki Balmıumcu’dayım. Saymayı bırakırım artık durakları. Otobüsteki kadın sesi, bir sonraki durak Belediye Sitesi diye haber verir. Bana göre haykırmıştır, öyle bir fırlarım ki koltuktan daha durağa bile gelmeden orta kapının önüne gelip kapının bir an önce açılmasını gerektiğini ona anlatırken bulurum kendimi. Ki çoğu zaman heyecanıma yenilip bir önceki durakta inmişliğim bile vardır, otobüsten önce ulaşırım son durağa diye. Sonuç otobüs benden önce varır. Bu yüzden artık inmeyip otomatik kapıyla bağ kurmaya çalışıyorum.

Bitti yol. Sağımda muhteşem otomobillerin bulunduğu galerilere bakarak yanından geçerim. Merdivenlerin bitiminde sitedeyimdir artık. Çok kısa zamanlarda anlar biriktirdiğim banklara minnetle baktıktan sonra, kalbimin sahibine büyük bir aşkla kalbim çarparak kapısının ziline basarım.

Merak ediyorsunuzdur geçen zamanı haklı olarak, İstanbul’da o mesafe ne kadar zaman alır diye.

Bu sevgi hattı

Ahiri zamanda üç saat, zahiri zamanda bir saliseden az…