İnsan, doğduğu andan itibaren bir başkasının ilgisine, fedakarlığına, sabrına ve en önemlisi sevgisine muhtaçtır. Karşısındaki kim olursa olsun o olmadan verimli bir yaşam sürdürme imkanı olmayacaktır. Sosyal bir varlık olan bizlerin tek başınalığı düşünülemez.

Günümüzde insan ilişkileri çıkmaza girmiş durumda. Tahammülsüzlükle, saygısızlıkla ve orantısız bir özgüvenle karşı karşıyayız. Böyle bir toplulukta sağlıklı bireylerin olması mümkün değil. Her şeyin birbirine bağlı olduğu hayat örgüsünde yaşanan bir kopukluk ardı arkası kesilmeyen bir düzen bozukluğuna sebep olmaktadır. ‘’Sevginin bulunmadığı yerde akıl da arama’’ der Dostoyevski. Gittikçe artan bu yozlaşma içinde yaşamlarımız, aklın rehber olmaktan çıktığı çağımızda dürtülerine göre hareket eden insanların çekilmezliği altında ezilmektedir. Empati kurmaktan yoksun, düşüncelerini akıl süzgecinden geçirmeden tüm tortularıyla karşısındakine aktaran bir güruh ile karşı karşıyayız. Yüzleşmek zorunda kaldığımız bu durumun altta yatan pek çok nedeni var elbette, ancak temel taşını sevgisizliğin oluşturduğu aşikar. Sevginin olduğu yerde, umut ve özgürlük vardır. Hayatının merkezine sevgiyi koyan bir insan, doğada var olan her türlü canlıya yaşam hakkı sunmak için elinden geleni yapacaktır. İçimizdeki sevgi, domino taşı misali tek bir vuruşla başlar, o yoldakilere yön verir. Ümitsizliği yıkan bir kutup yıldızıdır sevgi.