İnsan sevince güzelleşir çocuğum. Çünkü sevmek eylemi merhem gibidir. Bu yüzden sevgiyi iltihaplı insanlardan beklemek sevgiye yapılan dehşetli bir cinayettir.
Sevgi kavramı dinamiklerinden hareketle ruha aittir. Ancak insan günümüzde bu eklemi tene indirgeyerek kendi ruhuna ihanet etmiştir. Ve ihanet her makamda kabul gördüğü gibi kanla temizlenir. Bu yüzden insanın kendine ihanetide kendi ölümüne kapı aralamaktadır. İşte bu bağlamda kişi kendisinin katili olur.
Peki, bu katilin suçu nedir? Çünkü her kanunda öldürmenin belli bir cezası vardır. O zaman insan kendi ölümünün altına imzasını atarak ve bir kabul edilmişlik perspektifi üzerinden konuya eğildimizde birey kendi suçsuzluğunu nasıl kanıtlayacaktır?
Diğer bir göz olarak yani katilin bakış açısından değerlendirdiğimizde konu nasıl şekillencektir? Bir cinnet hali veya katilin bu öldürmeyi ve ölümü meşru kılmak için elbette savları olacaktır. Ancak bunları nasıl çürütmemiz gerekecek? Belli bir akıl ve kalp menfezleri açısından düşündüğümüzde kabulümüze uyuyorsa suçsuz bulabileceğimiz açıktır. Lakin öldürmek eyleminin tek geçer noktası sınırları aştığında bir savaş söz konusu olduğunda kabul edilir bir gerçektir. O zaman insan severken kendisiyle mi savaşmaktadır ya da sevgisizlikle mi?
Unutmamak lazım! Hepimiz belli diyagramlarda katiliz. Ve bunu reel bir biçimde gösterdiğimizde ancak suçlu sayılıyoruz. Oysa milyarlarca yıl ruhsal ölümlerin yığınları altında ezilen bir insanlıkla baş başayız. Bu durumu nasıl aşacağız? Ortaya çıkan asıl sorunsa insanın doğru bir sevgi harmonisine kendini ait hissetmemesidir. Bu yüzden hâlâ ölü doğan duygular arasında çırpınan balıklar gibiyiz.
Sonuç olarak; sevgisiz bir coğrafyada yetişmiş bir çiçek olarak görürsek eğer insanları onlardan güzel kokmasını beklemek bizim hatamız olmaz mı? Yani birey de yetiştiği toplumun ürünü olarak baktığımızda homo ludens olan insanın taklit ettiği varlıklar toplumsal şuurun dayatması değil mi? Yani insan gördüğü ve duyduğunu uygulayan hatta bazen körü körüne inanan bir canlı formu olduğundan öncelikle bireyde hem kalpsel hem de zihinsel bir devrim yapılmalıdır. Yapılmalıdır ki doğru ve gerçel bir sevgi teması oluşturulabilsin. Ve yazımı sevdiğim bir şair olmayan kişinin dizeleriyle tamamlıyorum;
''sev çocuğum
öyle alelade
öyle sev ki
incilin ilk ayeti gibi
sev ki
cennet yaratılma manasını kazansın
sev ki
cehennem lüzumsuz olmasın
çünkü sevmezsen çocuğum
ne varlığının
ne de yokluğunun anlamı olur.''