Sevgili Arsız Ölüm Latife Tekin’in çok okunan romanlarındandır. Roman iki bölümden oluşur. İlk bölümde Huvat, Atiye ve çocukların köydeki yaşamları fantastik ögelerle gerçek yaşamın iç içe geçtiği bir anlatımla sunulur. İkinci bölümde ise Aktaş ailesinin köyden kente göçü, yaşama çabaları, ekonomik ve toplumsal sıkıntıları, aile üyelerinin giderek yalnızlaşması konu edinilir.


Romanın içeriğinden söz ettikten sonra postmodern özelliklerini incelemeye başlayabiliriz. Sevgili Arsız Ölüm büyülü gerçekçilik akımına dahil edilen bir romandır. Hatice Elif Diler ve Derya Emir’in makalesinde tanımladıklarına göre büyülü gerçekçilik: “Büyülü gerçekçilik, “büyülü unsurların, resmedilen gerçeklik içinden organik olarak gelişmesini sağlayacak biçimde fantastik ve gerçekçiliği birbirine bağlayan” (Faris, 2005: 163) bir postmodern akımdır.”


Sevgili Arsız Ölüm’de gerçekçi ve fantastik unsurlar doğalmış gibi bir arada kullanılır. Yazar bunu romanın genelinde yapsa da ağırlıklı olarak birinci bölümde yani Aktaş ailesinin köydeki yaşamını anlattığı bölümde yapar. Büyü, cin, doğaüstü varlıklar kurgunun içerisinde doğal ögelermiş gibi anlatılır.


Sevgili Arsız Ölüm’ün hem kurgusunda hem de fantastik yönünde destanlar önemli rol oynar. Romanda içerik bakımından cinler, fallar, tılsımlar, büyüler ve rüyaların kullanılması destansı yönünü oluşturur. Romanın ilk bölümünde cinci Mehmet hoca vardır. Ayrıca Dimrit’in adı cinli kıza çıkar. Atiye şehirde komşularına fal bakar. Büyü de romanda önemli yer tutar. Atiye, Nuğber’in evlenmesine karşı olan Huvat’a dilini bağlayan büyü yapar. Atiye ölmüş babasıyla konuşmak için rüyaya yatar. Teknik bakımdan ise kullanılan dil, anlatım tarzı, zaman ve mekân kavramları ile destanlara benzer.


Romanda hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet dönemi destanlarından izlere rastlamak mümkündür. Bu destanlara örnek olarak Battal Gazi, Selçuk-nâme, Dede Korkut verilebilir. Roman Sarıkız masalları, Hızır Aleyhisselam, Aksakallı dedeler, Kişner Oğlan, cinci ve üfürükçü hocalarla doludur. Hızır Aleyhisselam romanın ilk sayfalarında Atiye köylü tarafından ahıra kapatıldığında ona yardımcı olur. Romanda Sarıkız ise bu şekilde anlatılır:


         “Sarıkız’ı gören erkeklerin onun güzelliğine dayanamadığını, Sarıkız’ın nice erkeği peşinden inine yürüttüğünü bilen kadınlar kocalarının, oğullarının üstünden kapılara kilit vurdular. Topluca duaya oturdular. Sabaha karşı da Sarıkız’ı taşlaya taşlaya köyden çıkardılar. Sarıkız belenin başında kırbacını yere vura vura küfürler savurdu ve tek kavağın dibinde gözden kayboldu.” (Tekin, 2023: 46)


Yazarın ketumluğu, suskunluğu büyülü gerçekçiliğin bir diğer ölçütüdür. Sevgili Arsız Ölüm, bu ilkeye uyar. Anlatıcı olay hakkındaki görüşlerini okuyucuya aktarmaz. Buna örnek olarak aşağıdaki cümleyi verebiliriz:


“Yine aynı gün ne konuştular, ne düşündülerse kadını ahıra kapattılar.” (Tekin, 2023: 13)


Bu alıntı Atiye’nin ahıra kapatıldığı bölümdendir. Anlatıcı köylünün Atiye’yi ne düşünerek ahıra kapattıkları bilgisini vermez.


“Sevgili Arsız Ölüm doğal olanı ve doğaüstünün alaşımını sağlamaya çalışırken, fantastik ölçüsünün fazla kaçtığı yerlerde, ironi kavramını ve mizah duygusunu devreye sokmaktadır. Berna Moran (2009: 85), anlatıcının olaylara ve kişilere hem içeriden hem dışarıdan bakabilmesinden dolayı, fantastik unsurların bazen doğalmış gibi, bazen de alaya alınarak anlatıldığını söylemektedir.”


İroni ve mizahi yaklaşım için aşağıdaki alıntıyı örnek gösterebiliriz:


         “Dirmit’e gebeyken çektiği korkuyla bir başına kalınca, çocuğunu düşürmek için yollar aramaya başladı. Patlıcan kökü, tavuk teleği, süpürge çöpü demedi. Ellerini tüm gücüyle karnına bastırdı. Ağır ağır taşlar kaldırdı, ne ettiyse çocuğu dışarı alamadı. En son bir sabah elinde koca bir kalıp taş kara boyayla ambar odasına çekildi. Akşama kadar taş kara boyayı sivrilte sivrilte bitirdi. O kışın içinde de kapkara, sıçan yavrusu gibi bir oğlan dünyaya getirdi. Huvat, bir oğlu daha oldu diye öyle çok sevindi ki, müjdeyi alır almaz oyunun başından kalkıp Atiye’nin yanına, tandır odasına indi. Ama çocuğun yüzünü açmasıyla örtmesi, “Bu oğlana senin babanın adını koyalım, kız,” deyip çıkıp gitmesi bir oldu.” (Tekin, 2023: 20)


Bu alıntıda Atiye, beşinci çocuğuna hamile kaldıktan sonra gebeliğini sonlandırmaya çalışır. Huvat’ın çocuk dünyaya geldikten sonra verdiği tepki ince bir mizah ile aktarılır.


Eserdeki olay örgüsü roman kahramanlarının başından geçenlerin birbiri ardına sıralamasından oluşur. Bir diğer şekilde söylersek romanda birbiri ardı sıra akıp giden olaylar dizesi vardır. Burada dize denmesinin sebebi olaylar arasında nedensellik bağının kurulmamasından kaynaklıdır. Aşağıdaki alıntıda da cümleler arasında nedensellik bağı kurulmadan olay aktarılır:


“Bebeği ve anasını üst kata, tandır odasına çıkardılar. Kırmızı bir bez getirip lohusanın başına doladılar. Başucuna bir makas astılar. Aynı gün görülmedik bir törenle kızın adını koydular. Kocaman kara bir kazanda su kaynatıldı. Gelenler – köyün tüm kadınları ve çocukları gelmişti – beraberlerinde getirdikleri çeşit çeşit kuru çiçek ve bitki kökünü kaynar suya attılar. Sakatlar, taze gelinken kocası ölenler, döl tutmayanlar, çiçeklerini suya atar atmaz gittiler. Kalanlar, tas tas içip suyu bitirdikten sonra, sırasıyla tek tek bebeğin ağzına tükürdüler. Tüküren, kulağına eğilip, “Bana çekesin emi!” diye dileklerde bulunuyordu. O akşam Nuğber bebeğin – Huvat’ın anasının ismi verilmişti kıza – yüzü pancar gibi kızardı. Günlerce ateşler içinde yandı.” (Tekin, 2023: 14)


Sevgili Arsız Ölüm’de öne çıkan bir başkahraman yoktur. Dirmit ve Atiye’ye daha sık yer verilse de romanda öne çıkan bir karakter olduğu söylenemez. Ayrıca karakterlerin fiziksel, psikolojik veya zihinsel özellikleri sıralanmaz. Bu da karakterlerin eylemleri ile öne çıkmasını sağlar.


Romanda olaylar peş peşe sıralandığı ve ani mekân değişimleri olmadığı için çizgisel bir zaman algısı vardır. Ayrıca romanda anlatılan olaylar arasında oldukça uzun zaman dilimleri vardır. Buna rağmen zaman hızlı akar. Fakat romanda zaman ve mekân belirsizdir. İlk bölümde köyde tarım ve hayvancılık yapıldığı için “o gül zamanı”, “koç katımından sonra”, “köpek karı yağdıktan sonra” gibi ifadelerle zaman anlatılır. İkinci bölümde zaman mevsim değişimleriyle anlatılır. “O kış”, “o kış geçti” gibi ifadeler buna örnektir. Mekân açısından incelersek ilk bölümde “Alacüvek, Sığğın, Ermeni köyü Gigi” gibi köylerin isimleri verilir. İkinci bölümde ise göç ettikleri şehrin adı verilmez. Mekân iyice belirsizleşir.


Eserde bir diğer postmodern özellik metinlerarasılıktır. Latife Tekin, romanında anıştırma yöntemi ile geleneği işlevselleştirir. Kubilay Aktulum’un tanımına göre “Anıştırma, bir sözcüğün alıntılanması ya da bir başka yapıtın, kimliği söylenmeden ya da açıkça bildirilmeden anılmasıdır.”


Eserde Türk dünyası destanları ile metinlerarası ilişkiler kurulur. Ak-Köbök destanında Ak-Köbök’ün doğumu ile Dirmit’in doğmadan önce annesiyle konuşması arasında metinlerarası bir ilişki vardır. Destanda Ak-Köbök normal doğumu reddeder ve annesinin karnını yırtarak doğmak ister. Annesi buna karşı gelir ve Ak-Köbök normal doğumu kabul eder. Destanda vaktinden önce konuşma ögesi örneği şöyledir:


           “… Ak-Köbök’ün doğma zamanı gelmiştir. Herkes toplandı. Ak-Köbök, annesinin karnında, şöyle söylenip durdu:

           ‘- Ben bu yolla doğmayacağım! Ben annemin karnını yırtarak doğacağım!’”


Romanda Dirmit doğmadan önce annesinin karnında konuşur:


           “… Ama işin aslı başkaydı. Doğan kız, anasının karnındayken iki kez üst üste, hem de Atiye’nin anasının sesiyle ‘Ana! Ana!’ diye çağırdıydı.” (Tekin, 2023: 18)


Dirmit’in anne karnında konuşması romanın devamında başından geçecek olan büyülü olayları mitolojik doğumla bağdaştırmak açısından önemlidir.


Türk destanlarındaki mahlas verme geleneğine bu eserde de rastlarız. Oğuz Kağan Destanı ve Dede Korkut Hikâyelerinde mahlas verme geleneği karşımıza çıkar. Dede Korkut Hikâyelerinde Dirse Han’ın oğluna mahlası Dede Korkut verir. Bayındır Han’ın ak meydanında cenk edip, bir boğayı öldürdüğü için Dede Korkut “Boğaç” adını verir.


Sevgili Arsız Ölüm’de karakterlere kahramanlıkları ya da roman içerisinde gösterdikleri davranışlardan ötürü ad verilir. Ali Kore’ye gittiği için Koreli Ali derler. Dimrit, Kişner Oğlanı gördüğü için adı cinli kıza çıkar. Halit kendisini mühendis olarak tanıttığı için mühendis denir. Bu örnekleri arttırmak mümkündür.


Dede Korkut Hikâyeleri romanda kurguda işlevi olan bir motif olarak karşımıza çıkar. Deli Dumrul hikâyesinde Deli Dumrul Azrail ile konuşur ve kavga eder. Bunu romanda Atiye yapar. Atiye Azrail ile karşılaşır, onunla kavga eder ve sonra her işinin yarım kaldığını söyleyerek ona yalvarır. Azrail ona yarım kalan işlerini bitirecek kadar ömür bağışlar. Atiye’nin Azrail ile konuşması roman içerisinde dört-beş defa tekrarlanır.


Romanda görülen bir diğer metinlerarası özellik parodidir. Margaret Rose parodi kavramını, “etimolojik, tarihî ve sosyolojik perspektifleri de yansıtarak, daha önceye ait bir metni, başka bir metinle nihai olarak komik etkisi yaratacak biçimde, uyumsuz bir çerçeveye” koymak diye tanımlar.


Alper Akçam, Bakhtin’in karnavalesk kavramının bu roman için uygun bir benzetme olacağı kanısındadır. Bakhtin’e göre “ortaçağ insanları ikili bir yaşam sürüyordu: Resmi yaşam ve karnaval yaşamı. Dünyanın bu iki boyutu, yani ciddi ve gülen boyutlar, insanların bilinçlerinde bir arada bulunuyordu” (Aktaran: Akçam, 2006, 404).


Alper Akçam’ın benzetmesine göre eserin karnavalesk bir yapısı olduğu anlaşılır. Bundan dolayı eserde parodinin sıklıkla görülmesi olağandır. Romanın başında Atiye’nin köye gelişinden sonra meydana gelen olayların onun uğursuzluğuna bağlanması kehanet parodisidir.


Bir başka kehanet parodisi de Dirmit üzerinden yapılır. Dirmit annesinin karnında konuşur ve Cinci Memet “doğacak çocuk eksik doğmazsa başına gelmeyecek kalmayacak” deyip hamur tahtasına çentik atar. Dirmit büyüdükçe sıra dışı özelliklere sahip olur, şamancıl yetilere ulaşır ve aile ideolojisinden kopar. Bütün bunlar kehanetin gerçekleştiğini gösterir.


Aktaş ailesinin yeni doğan çocuklarının ağzına tükürme törenleri de parodi içerir. Ayrıca metinlerarasılık da vardır. Dede Korkut Hikâyeleri’nde Salur Kazan üç kere Erdir Bay Sarım’ın ağzına tükürerek isim koyar. Kitapta bu geleneğe gönderme yapılır. Ağza tükürme ritüeli özellikle Halit’in çocuğunun ağzına tükürme olayında gülmece unsuruna dönüştürülür. Çocuğun ağzına tükürene çekeceğine inanıldığı için Atiye, Halit’in oğlunun ağzına Seyit’in tükürmesini ister. Ancak Halit gece kalkar ve çocuğunun ağzına tükürür. Çocuğu kısa süre sonra vefat eder.


Aile kente göç edince Mahmut çizgi roman kahramanlarına özenerek kendisine yeni isimler takma sevdasına düşer. Huvat, oğluna adını törenle adını geri verir. Mahmut Bil Kit, Süpermen, Tarzan gibi isimlerle özenti kimlik kazanır. Mahmut’un bu özenti kimlik kazanması isim koyma ritüeli ile düzeltilir. Yazar Türklerin sözlü kültüründe yer alan isim verme törenlerinin parodisini yapar.


Başta Huvat olmak üzere Seyit ve Halit arzuladıkları kişiliklere bürünmeye çalışırlar. Ancak bunlar taklitten öteye gitmez. Özellikle Huvat’ın hocalığa özenmesi parodiyle anlatılır. Huvat hocalığa özendikten sonra koltuğunun altına aldığı yeşil kitaplarıyla dolaşmaya başlar. Atiye ve Nuğber’e kapanmalarını söyler. Dirmit ve Mahmut’u mahalle camisine yazdırır. Sonrasında Huvat suya tapar, şişelere deniz suyu koyup evin duvarına asar ve saatlerce onları izler. Ardından futbola takıntılı hale gelir. Huvat karakteri sürekli farklı kişiliklere bürünmeye çalışır. Halit ve Seyit karakterlerinde de bunu görebilmek mümkündür.


Romanda Türk destanları da parodileştirilir. Destan kahramanlarında görülen evden çıkış, yolculuk, olağanüstü güçler ve tabiat olaylarıyla savaşmanın parodisi; uzun süre işsiz kalan ve aylaklık yapan Seyit’in delikanlılık gururuyla evden ayrıldığı, inşaatlarda çalıştığı kısımda ortaya çıkar:


           “Seyit alacakaranlıkta ‘Ben delikanlı değil miyim?’ deyip ekmeğini eline aldı, yiye yiye yola düştü. Camı çerçevesi takılmamış inşaatlarda eli bıçaklı rüzgârla, İngiliz anahtarıyla, çekiçle, murçla vuruştu. Borulara kelepçe taktı, birbirine bağladı.” (Tekin, 2023: 97)

 

Kaynakça

Balık, Macit. «Metinlerarası İlişkiler Bağlamında Latife Tekin’in Romanları», Milli Eğitim Bakanlığı Dergisi, sayı 196, Güz / 2012.


Emir, Derya, Diler, Hatice Elif. «Büyülü Gerçekçilik: Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm ve Angela Carter’ın Büyülü Oyuncakçı Dükkânı İsimli Eserlerinin Karşılaştırılması», Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 30, Ağustos, 2011.


Yavuz, Yasin. «Latife Tekin ile Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Geleneğin Kurgusal İşlevi ve Metinlerarasılık Bağlamında Bir Çalışma», Söylem Filoloji Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Haziran 2017.

Tekin, Latife. Sevgili Arsız Ölüm, Can Yayınları, İstanbul, 2023.