Ben şimdiye kadar hiç günlük tutmadım. Benim için önemli anıların hafızamdan hiç silinmeyeceğine inandım belki. Öyle de oldu.


10 yaşında sabah kaçta kalkıp kahvaltı ettiğimi bilmiyorum ama mahalle maçında taşlardan yaptığımız kaleye attığım ilk gol dün gibi aklımda. Üstümde beyaz bir atlet, terleyip tişörtümü çıkarmışım. Terledikçe yüzümü atlete silmekten beyazlığı gitmiş, yüzümün tozunu da ona silmişim. Golden sonra hissettiğim mutluluk bambaşka, maçı izleyen ilk sevdama göz kırpıyorum kimse görmeden. Yüzüme değen rüzgarı hissediyorum, kollarım iki yanda kocaman açık, koşuyorum ilk kez koşuyor gibi.


16 yaşında hangi dersten düşük not aldığımı bilmiyorum. Ama bir kalpten hiç yüksek not alamamış olmanın verdiği acıyı hala kalbimde hissediyorum. Reddedilmenin o tokat gibi yüze çarpan acımasızlığı beni bir günde yaşlandırmıştı sanki. Sınıfın en arka sırasında saatlerce duvara bakışım hiçbir deftere yazılamazdı.


19 yaşında gittiğim her sinema filmini hatırlamıyorum. Ama çektiğim ilk kısa film bazı geceler gözlerimin önünden geçer. Elimde eski model bir kamera, üstümde bir sürü cebi olan, arkadaşımdan ödünç aldığım şişme yelek. O yeleğin hangi cebinde ne olduğu hala aklımdadır.


23 yaşında işe başladığım ilk gün ne giydiğimi bilmiyorum. Ama bir öğrencimin yokluktan giyemediği o ayakkabılar hiç çıkmadı hafızamdan.


Evet hiç günlük tutmadım, bir günlüğe bunları nasıl kaydedebilirdim? O günlüğü okuduğumda tekrar aynı şeyleri hissedebilir miydim? Yoksa bir yabancının hayatını okur gibi mi olurdum? Bilmiyorum. Ben şimdiye kadar hiç günlük tutmadım.