“Sevgili kötümserim,sanata taparım benim”
Konuya Nietzsche gibi girmek istedim. Zerdüşt gibi gülmeyi kutsayıp daha yüce insanlara gülmeyi öğretmek istedim. Eğer ortada bir hikaye olacaksa, hem benden hem de bu zamana kadar özenle bitirdiğim kolektif zihinlerden toparladığım parçalardan serdiğim bir hikaye olur. Aşkın getirdiği felaketleri, doğal olana karşı düşmanlığı, “ben” den kaçmanın nefretini, mutlu olduktan sonra gelen müthiş hüznü tutmanın ,belki yastık altına atmanın tatlı acısını göstermek istiyorum. Aynı zamanda ışığın içinde bir tek olan kalbimizi açmanın, mutluluk dahi olsa hepsini doruklarında yaşamanın hazzının hem içler acısı halini hem de gururlu yanlarını çektiğim fotoğraflarda somutlaştırmayı denedim. Buzun kütlesel ağırlığı ve içinde dondurup sıkıştırılan obje (duygu, hissiyat veya herneyse) bilinçaltımın gün yüzüne vurması ve tehlikenin tehlikesi iç güdülerim. Bu kolektif hikayeye sağlıklılığın nevrozları diyebiliriz. İnsanların hakikate ulaşması için önce hastalanması gerekebilir. Ben buna hastalık yerine aşırı sağlıklılık diyorum. Yunanistanın gülen tanrılarını şeytanlaştırmak yerine onları kutsamak ve içine bakmak istiyorum. Çünkü biliyorum ki içinde karşılaşacağım bir “ben” var. Bu arada dalgınlıkla yılı 2013 olarak yazmışım burada 2023 olarak düzelteyim:,)