Sevgi ve nefret birbirine zıt, yaşam serüvenimiz içinde olmazsa olmaz iki kavramdır. Benliğimizde var olan bu iki kavram, hayatımızı şekillendirmede de önemli bir role sahiptir. Doğup büyüdüğümüz ortam ve çevremizde var olan insanların bizlere sevgi ile yaklaşımı hayata daha sağlam tutunmamızı, pozitif olmamızı ve geleceğimize dair daha sağlıklı kararlar vermemizi sağlar. Tersi bir duygunun hakim olduğu ortam, adeta kafese mahkum olmuş bir kuş gibi çaresiz, özgürlüğünün eline verilmesini bekleyen bir tür robotlara dönüştürmektedir bizleri.

   Sevgi, somut verilerle gösterilen bir duygu durumu olduğu kadar bir bakıştan bile anlaşılacak güce sahiptir. Öfkemizi, nefretimizi engellemek elimizdedir belki ama sevgi ne olursa olsun kendini gün yüzüne çıkaracak, içimizdeki karanlığa güneş gibi doğacaktır. Sevginin verdiği güç ile başarılamayacak şeyin olmadığını düşünüyorum. Yaptığımız bir spor ya da çaldığımız bir müzik aleti ona verdiğimiz emek oranında bize ödül ile geri dönecektir. Emek ve fedakarlık sevginin gücü ile beslenir.

   Nefret, yaşam enerjimizi sömüren, gücünü güçsüzlükten alan bir duygu halidir. Yaşadığımız toplumda, kendini ifade etmekte zorlanan çoğu insanın başvurduğu daha kolay bir iletişim seçeneği haline gelmiştir. Kontrolsüzce kendini gösteren bu durum, düşünmeye engel, insani hareketlerden uzak durumlarla karşılaştırır bizleri. Nefret, yıkıcıdır, kolaydır, güçsüzlüktür. Ancak sevginin karşısında savunmasızdır, onun gücüne boyun eğer.

   Sevgi, sabır ve emek gerektirir, onu güçlü kılan belkide hayatımızdan ne kadar ödün verdiğimizle alakalıdır. Fedakarlığın olmadığı yerde sevgiden söz etmek mümkün değildir. Her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek bir güce sahip olan sevgi, kaosa rağmen içimizde açmayı bekleyen umut dolu bir tomurcuktur