samimiyetten yoksun vedalar içerisindeyim. alışılmış vedalar, defalarca oynanmış senaryolar. bir insandan gitmek, hiç gelmediğin bir insandan gitmek. insanız, sevmek ve sevilmek kavramlarını görev edinip tebrik edilmek istercesine geceleri gündüz ediyoruz. altından kalkamayacağımız sorumlulukların hakkını bile veremeden sona yaklaşmış oluyoruz. ne zaman ki kendimizden vazgeçsek ayaklar altına alınan oluyoruz. en güzel halimizden en tanınmaz halimize gelene kadar hiçbir şeyin farkına varamıyoruz. her yalnızlığımızda kendimizden iğreniyoruz. sen, sevgiyi arıyorsun öyle değil mi? seni alıyorlar, seni sevginle birlikte alıyorlar. sevgisiz parmaklarla hamurunu yeniden yoğurup pişmeye bırakıyorlar. her yoğuruluşunda hamurun biraz daha sertleşiyor. gözlerinde donuklaşmış bir ifade yer ediniyor. her yaş alışın, senin dünyadaki varlığını biraz daha küçültüyor. seni sona hazırlıyor. tadın gidiyor, kokun gidiyor, sen gidiyorsun. işte bunların hepsi senin sevgine sevgisiz parmakların dokunması ile başlıyor. ne zaman sevgimi çağanlarca yaşayacağımı merak ediyorum doğrusu. içimdeki sevginin özünden seyreltip kalanın bir kısmını vermeyi amaç edinmediğim günü bekliyorum