Kafam zurna olup dönmeden, eve döneceğim zamanlardan, dört şişe daha dahil oldu şimdi. Bir de sahipsiz deniz kenarı kedileri, ve belediye bankı yalnızlığı. "Yemin ederim kafamın bu kadar büyümesinde kimsenin suçu yok" diye kurduğum cümlenin peşine, ağız dolusu küfürlerle seviyorum herkesi.

Zaman ve mekandan bağımsız, seneler önce düşlediğimden daha keskin, fakat daha geniş bakıyorum dünyaya. Eğer düzen içerisinde yaşarsam, her şeyin düzeleceğine olan inancım çoğunlukla geçti. Mesela eskiden yetişmemem gereken yerlere vaktinden önce giderken, şimdi kendim için beş dakika daha veriyorum. Artık aynaya baktığımda, aynanın arkasındakiyle ilgilenmiyorum. Yorgun, durgun, sakalları beyazlamaya başlamış ve biraz yaşlanmış olmak, bana tahmin edemeyeceğim bir huzur veriyor. Olduğum yerde, aynı çemberde dönüp dolaşsaydım eğer, o zaman gerçekten hep benzettiğiniz, ama kıyısına bile yaklaşamadığınız deliye dönerdim. Gerçi bir noktada delirmedim diyemem. Ama hâlâ ağaçlara dokunuyor, kedilerle konuşuyor ve otuzlu yaşlarımın sonunda kimseye kulak kesmeden bir bankta oturup kendimi dinliyorum. Bu bankın üzerinden kaç şehir, kaç insan geçti bilmiyorum. Hatırladığım tek şey, iyi ki hatırlamadığım. Bir süre ezbere yaşadığım hayatımın dur noktasındayım şimdi. Durduğum için, durup bir sigara yaktığım ve hatta bir şeyler söyleyebildiğim, oturup içimi soğuttuğum, ağız dolusu öfke kusabildiğim için mutluyum. Hayatımda eskiden çok yer kaplayan simaların hiçbiri yok. "Ben değişmedim, onlar değişti" diyordum. Değişmişim. insanların üzerinde de son kullanma tarihi yazılıymış. Ağzımdaki o kötü tattan iyi ki kurtulmuşum. Hiç yapmam dediğim şeyleri iyi ki yapmış, o eşikten iyi ki atlamışım. Trenin ters yönünde gitmeyi de, geri geri yürümeyi de alışkanlık haline getirmiş biri olarak koşmayı iyi ki öğrenmişim. Tam burada duruyorum. Bir zamanların bankında. Sevgisiz deniz kenarı kedileri ve ben.