hiçbir leke bu kadar kalıcı izli olmamıştı 

dağlar kadar olamadı insanlık

sırtlarına yaslanıp yanımızda durmadı kimse 

dört duvar arasında gölgeleri izledik öylece 


nereye gideceğini bilmeden dümeni çevirmek 

işte en çaresiz yerindeyiz koordinatların 

karanlığın telaşı yok bizde, korkmuyoruz 

düşüncelerden, kabuslardan, üçüncü çoğullardan... 


öyle anlamlı, öyle içten bakıyorsun ki 

şeytan olsan yine de kıyamam sana 

ben de bir melek değilim zaten 

sadece güzel sevmiştim hem de çok 

hâlâ...


keşke seni takvim yapraklarına düşse 

bekleyişlerim 

ümidim olurdu her gün yaşamak için

hevesim olurdu


gecelerle baş başayım 

seninle baş başa kalamayışlarımın acısı

kalemim ve ıslanmış kağıdım

sil baştan yazamıyorum satırlarımı

aynı hecelerde duraksıyorum


seni hatırlamak bir kahve fincanında

gülüşün, dokunuşun, yürüyüşün...

gönlümün kafesindesin 

zindan diyemem buna


insanlık hep aşktan söz ediyor 

ben içime konuşuyorum 

insanlık sevgisizlikten bahsediyor

ben yüreğimden bahsedemiyorum

beni bir sen anlarsın 


hangi merdiven sonunda belirir yüzün 

ve hangi yolun başında elimi tutarsın 

gideriz sonsuzluğa

molalarda bir çay koyarsın 


bu son görüşüm değildi seni

kabul etmez hatırlarım

elveda etmedin bana 

kavuşacağız, birbirimize tutunacağız 

dalım sensin, yurdum sensin 

sevmesen de yaşatırım

tek kişilik, ömürlük

aşkın sahnesini


varlığın yetiyor en zor anlarımda

iç nefesim soluklanıyor 

sana çıkan yollarımdaki adımlarımı sayıyorum