Bir zamanlar bedenimi saran aşk, beni hem büyülüyor hem de mutlu ediyordu. Çünkü onu gördüğümde hızla çarpan kalbim, mantıktan çıkmış aklım, birbirine dolaşan elim ayaklarım ve içimde uçuşan kelebekler tarifsiz bir karmaşa ve sevgi yaratıyordu. Onun bana söylediği her bir kelimeden oluşan cümlesi, benim beynimde aşk ve heyecandan kulaklarımı tıkıyor, kalbim kulaklarımda atıyor ve onun sesini duymamı engelliyordu. Onu anlamak her zaman zordu. Şirin yüzüne, güzel gözlerine ve dalgalı saçlarına hiç ara vermeden bakabilirdim ama göz göze geldiğimizde yine kalbim, yine içim, yine aklım ve yine karışıklıklar...
Aslında tüm bu duygular hem gerçek aşkın hem de karşılıksız sevginin bir örneği. Ama o seni sevmezse ya da seni görmezse tüm bu duygular artık sizi hayattan soğumuş bir insan hâline getirebilir. Artık kalbin hızla çarpmaz, aklın her zamankinden daha olgundur, elin ayağın sabit ve içindeki kelebekler ölüdür. Tarifsiz sevgi ve karmaşa veren bu kelebekler artık içine sıkıntı ve sen farkında olmadan kalbine acı verir. Artık kalbin susar ve onu dinlersin, anlarsın. Ona bakmak hiç hoş gelmez artık ve zaman geçtikçe önemsemezsin. Onu tekrar gördüğünde hiçbir karışıklık olmaz. Ve tüm bu duygular biten bir aşkın, en çok da karşılıksız sevginin acısıdır. Onu anladığın her bir kelime acı vermeye başlamıştır çoktan. Zamanla unutacaksın elbette ama düşündükçe üzülecek, bazen sinirlenecek ve belki de ağlayacaksın. Sen, her şeyin farkına varmış olsan da kalbini çok zor avutacaksın.