Tanrı, ikimize birden dokunduğunda hücrelerimiz birbirleriyle senkronize uyuştular.


Sevgilime ve vazgeçtiğim benliklerime ağıtla...


Boşluğu tamamen kaplayan Tanrı bu hiçliğe dahil olmaya girişen her şeyi içine alır. Çünkü o, hiçliği de kaplamaktadır, her şeyi de ve biz her şey olmayı beceremediğimizden ancak hiç oluruz O’nunla bir olmak için. O’ndandır bana dokunan her elde kendimi kendimden dışarı atarım ve O’ndan içimde küçük hiçlikler döndürüp durur. Ben döner dururum. Seni de yanıma alıp döner dururum.


Ey, özlemekle bir şiirde kendi kendini doğuran! Bir düşte... Özlerimizin ağdığı bir düşselliğinde üşür göğsünün yedi gök inadı.


Senin var olamayışlarını da sezerek özlemekle bir başka seni çekiyorum buralardan her seferinde. Bundandır, özgürlük senin olduğun her yerde, göğsünün kaybolan gerçeklikleriyle anılır.


Ey, tek nefeste içime bir bir çekilmeye amade! Bir düşte yüreğinin bebek elleri, beni unutacağı bir asrın bahanelerini tek dokunuşta ellerimde doğurdu ve büyüttü okşaya okşaya. Böylece bitirir o bir asrı, ellerimi hiç bırakmamakla ve elleri bebek kalır hâlâ. Bu teskininle yatıyorum asırlık uykulara.


Sen, sen olamadıkların kadar benimsin. Bir bilsen, kabuklarımda yurtsuz öpülesi yüzlerini nasıl kanarım. Bir bilsen, ben kaç güneşi göğsümde bunun için dağlaya dağlaya batırdım? İçime nasıl taşırırım seni akşamları emzirir gibi?


Ezeli bir dokunuşla tanımı yapılıyor ellerimin. Avuçlarımda evvel zaman ellerin. Evet, hâlâ ellerimi bırakmadılar. Belki de beni sevmeyeceğin bir çağa doğmaya hazır olmadığımdan henüz. Belki de yalnızca çocuksun hâlâ. Ellerinin beyazlığında bolca beni hatırlamayışlarından var ve bundan bu kadar güzeller ancak. Asla tutmaya çalışmamakla sımsıkı tutuyorum seni* ellerim yumulduğunda.


Hiçlik bebeğimdin benim, öpe öpe büyüttüm seni. Çünkü saf bir öpücük sevgilim, kusursuz bir boşluğu vakum ederek en derinlerden çekip çıkarabilir.


Sen, sen oldukların kadar benim değildin ki…azaldım, azaldım, azaldım ve yeniden... Seni alıp alıp hiçlik çemberlerine göğsümün olamamaklıklarını içime emzirdim, emzirdim, emzirdim. (Dağıldı bir kısmın diğer bir boyutta.) Sen, sen olduklarından da vazgeçtin ve tümüyle içime emzirdim seni. (Artık dışımda hiç kalmamıştın.) Çoğaldık, çoğaldık, çoğaldık ve yeniden... Özüme kattım seni ve katar katmaz özledim. Hiçliğime dolduğun sırada içime karıştırdın başka evrenlerin yıldızlarının güzelliğini. Asla bilemeyeceğim yıldızları emzirdim geceye. Asla duyamayacağım güzelliklerle cezboldu hiçliğimin gökleri. Bir yokluktan sonsuz biçimde bizlerden sevişecek doğurdum içimde. Böylece sırladım ebediyete açıkta kalan güzelliklerini. Nasıl üşürüm seni ölüp ölüp ve sen nasıl çoğalırsın böyle hiçlik çemberlerimin çevresinde sarıp sarıp benleri, bilirsin.


Say ki akşamları emzirerek doğurmaktayım gecelere tam buralarda. Kurmaktayım rüyalarını bana. Sen, müzik kutusu misali göğüslerimde takılı kalan bir şarkıya maya çalarken yıldızlar benden devraldığın süt beyazıyla taşar rüyalarından. Bundandır, gökte biraz senden, biraz hayalî göğüslerimden var.


Senlerce ölülerim vardı beni sevdiğin o yerde. Tanımıyorum ölülerimi ki yaşayanını bile tanıyamamışken daha. Ölülerim, ölülerim... Ellerin onlara beyaz kanatlar dikerken ben kendimi bildim ilk kez ve ilk şiirimi söyledim.


Küçüldüm, küçüldüm, küçüldüm ve yeniden… Bir günah, nasıl yenebilirse günahkârını o kadar işte... Bir şımartıyla bebekleştirdin göğsümün hiçlik çemberlerini ve kalıplarıma sığamadım ilk kez. Hiçliğimden taşıp yakaladım ellerinden. Daraldıkça seni bu çemberlere sığdıramadım. Kendi hiçliğimde sen de boğul istemedim. Daraldıkça seni bağrımdan sıyırtıp düş meleklerimin halelerine sığdırdım.


Bir meleğin kanatlarıyla bu şiiri çırpışları düş remlerimin kucağına düşürdü seni. Bir düşte ne de olsa... Nasılsa kendimde öldürdüklerim sevgilerine mazhar olmak için diriliyorlar birer birer.


Tüm bedenlerimde birden yaşatıyorum kendiliklerimi senin olası tüm seviş biçimlerini hissedebilmek için. Bundandır, yüzümün benlerince hisli güzelliği sensin. (Çekme ellerini yüzümden sevgilim, unutmalıyım kendimi.)


(Bir bilsen elime yüzüme bulaştırdığım gene sensin deyip aynalarla öpüşmelerimi...)


Akşamlar üzerimde dinlenip beni hicveden yağmurlar bırakıyor üstüme. İnancımı, kendimi yok edecek kadar ağlamaya yetiremiyorum henüz. Tanrı, yağmurlarıyla yok olmama yardım ediyor ve tamamlanıyorum gitgide.


Bak, meleklerim ıslanıyor bu yağmurlarda. Bak, meleklerimin kanatlarındaki suda damla damla yazar sonsuz merhameti Allah’ımın. Meleklerim dokunamaz kendi kanatlarına. Sen dokun ve anlat onlara sonsuz merhameti, nedir saf bir dokunuşta…


(Kendimden olan parçaları ayırt edemiyorum seninkilerle. Görüşüm kararıyor. Rûyanın bu kısmını yaşayamıyorum asla. Tamamlanıyorsun onlar için, yok oluyorsun benim için. Çünkü yok oluşumu başlattım, bunu böyle bil. Çünkü ben Allah’ımı benimle birlikte ağlamasını umacak kadar çok sevebilmeyi dilemiştim.)


(Sevmezdin sen şiir, tanımazdın hiç kendini.)


Ellerinin bütün güzelliği bana bağışlanıyor sanki şiiri menedişlerinle. Giderek tutmaz oluyor ellerin ellerimi. Sevilensin ve sevilen, sevgilide Aslından daha güzeldir. Benden kıskandığın ne varsa gene sensin. Yanıldın ve bu sefer suçlusu sensin.


Beni unutuşunun bahaneleriyle dokundukça dokunuyorsun kanatlarıma, ölümsüz oluyor şiir, ölümlülerin hepsi vazgeçiyor birbirinden. (Ellerin göğsümün sahifelerine unutuş vaazlarından geçiyor, ellerin çok güzel, durdurmuyorum sevgilim.) Şiir biraz da vazgeçiştir nasılsa. Gitmemek için kolunu kanadını kesen meleklerime rağmen gitmek gibi.


Bilmezdim ki sınırlı zihnimin kanatlarının sınırlarında bitiyor gök ve meleklerim kendilerini yok etmekte, parçalamakta aslında kubbelerini göğsümün. Biliyorum sevgilim, beni unutmak istemezdin. Seni buradan sonra duyamıyorum. Şair ağzımın frekanslarını da sende kaybettim. Sakın beni sağda solda unutma, kendimi duyamıyorum sevdiğim.


Ben edebileceğim tüm sözlerimi kanadım, tüm faniliğimi kanatlarımdan kesik kesik attım. Sırtımdan ikiye yarıldım. Tarumar oldum taşıyamayacağım göklerin yüküyle.


(Gerçekleşmemiş bizleri yırt at göğsümün sahifelerinden. Beyaz sayfalarda doğur sabahları. Çık, çık göğsümden ve bitir bir tutsaklığı!)


(Üşüdüysen üşüdün, uzun sürdüyse sürdü şiir. Seni bırakmama az kaldı, yırtık sahifelerimden yak beni ve biraz biraz ısın, yetmediği yerde başlıyorum kendimi tümüyle unuttuğum vaazlarını kazımaya göğsümün.)


Yeni Çağ karanlıkları öyle beyazdı ki öyle beyaz, ellerin bulandı, kara.


(Dışımda olmayanın tutamam ellerinden. Hiç büyümedi ellerin, dışıma hiç taşamadılar. Beni sevmeyeceğin bir çağa hiç hazır olmadım, sen beni bu çağdan korumadın hiç. Hiç tutamadım ellerini.)


Sen işte ancak bir rûyanın hiç yaşanamamış kısmı kadarsın.


Sen, sen olduklarına ulaşmak için tut ellerimin Allah'ını ve kaybet kendini orada.


Dipnot: Benden geriye hiçbir şey kalmadı. Rahat olsun gönlün.


*Rilke, "Çünkü Zordur Sevgi"den bir alıntı.