Ağır adımlarla hastanenin kapısından çıktılar. Ebru, babasını banklardan birine doğru götürürken, “Sen biraz dinlen, ben de ilaçlarını alıp geleyim babacığım, olur mu?” diye sordu.

Yaşlı adam, başını “Tamam.” anlamında sallayarak, kızının desteğiyle oturdu. Ebru, koşar adımlarla uzaklaştı.

Yetmiş beş yaşındaydı ve sağlık sorunları iyiden iyiye baş gösterir olmuştu. Ebru’yu beklerken, hemen önündeki boş alana eski ve kırmızı bir vosvos yanaştı. Şoför mahallinden otuz kırk yaşlarında, efendi görünümlü bir adam hızla indi. Diğer kapıya koşarken,” “Aslanım be, çok yaşa!” diyerek kaputa hafif bir yumruk vurdu. Nefes nefeseydi. Aynı yaşlardaki hasta kadının kolundan tutarak indirdi, ağır adımlarla hastane binasına doğru yürümeye başladılar.

Bir müddet sonra genç adam, arabanın yanına geldi. Yüzünde rahatlamış bir ifade vardı.

Sonra yaşlı adamın, arabanın plakası ile dikiz aynasından sallanan beyaz bebek patikleri arasında gidip gelen şaşkın bakışlarını fark etti. “Merhaba, nasılsınız?” diye sohbet ortamı yaratmak istedi.

“Sağ ol evladım. Hastanızın nesi var?”

“Çok ağrı çekiyordu. Serum taktılar şimdi. İyi olacak inşallah.” “Bu arada adım, Ali. Sizi bu ata yadigârına dikkatle bakarken gördüm de meraklandım.”

Yaşlı adam bir müddet sessizce arabayı süzdü ve “Benim adım da Enis. Bu vosvosun ilk

sahibiyim. Tabii o zamanlar gıcır gıcırdı.” dedi buruk bir gülümseyişle. “Kızım, ‘Sevimli tosbağa.’ derdi ona.”

Kısa bir sessizlikten sonra, “Ebru doğmadan önce almıştım onu. On yaşındayken bacağını kırınca, bizim için de uzun ve sıkıntılı bir dönem başladı. Bu modeller iki kapılı olduğundan çocuğu indirip bindirmek zor oldu hâliyle. Satmak zorunda kaldık ama Allah biliyor ya içimiz çok yandı.

” Ali, ilgiyle dinliyordu. “Bu patikler kızınıza mı aitti? Onları da satmışsınız?” diye sordu.

O sırada Ebru geldi. Kısa bir şaşkınlıktan sonra “Aaa, sevimli tosbağa.” diyerek, gözlerinde iki damla yaşla babasına ve genç adama baktı.

“Evet, aslında unutmuştuk onları almayı ama sonra ‘Vardır bir hikmet bunda da.’ diye düşündük.” “Peki, siz niye çıkarıp gençlerin beğendiği şeylerden takmadınız?”

Ali’nin gözleri bulutlandı, “On iki yıllık evliyiz. Çok istedik ama çocuğumuz olmadı. Tedavi görüyor ve patiklere baktıkça umutlanıyoruz.” sözleri döküldü dudaklarından yavaşça. Sonra ekledi: Varmış bir hikmet bence de.”

Ayağa kalkarak, “Eşimin yanına gideyim, serumu bitmiş olmalı.” dedi.

Enis Bey, “Hayatta her şeyin bir sebebi vardır, evladım. Allah size de hayırlı bir evlat nasip eder inşallah.” derken, bir yandan da banktan kalkmaya çalışıyordu.

Yaşlı adamın elini dostça tutan Ali, gülümsedi ve “Sevimli tosbağayı ne zaman isterseniz görebilirsiniz. Hatta eşimin de sizinle tanışmak isteyeceğine eminim. Numaramı vereyim, lütfen çekinmeden arayın.” diyerek, hızlı adımlarla hastane binasına yöneldi.

Baba kız, Ali’nin gidişini sessizce izlerken, kendilerini yıllar öncesine götüren bu tesadüfle ilgili konuşacak çok şeyleri olduğunu biliyorlardı.