Mesafeleri sevmek ve kanunlarla savaşmak zorunda olduğumuz bir çağda göğsünün sol yanını serinletmek için mırıldandığın dualar. Memleket meselelerini dert etmemekle nereye geleceklerini bir türlü çözemediğin adamlar. Hepsi nasıl da yük sırtına...

Sahi, İkinci Dünya Savaşı ne kötüydü değil mi? Sonra, şu kafamda dönüp duran burjuvazi eğilimi. -Elbette beni de yaralıyor memleketin hali- Ama bir saçımı çözesim, bir göğsüne kıvrılasım var ki anlatamam.

Ben belki seni, annen olmak; ben belki seni, dudaklarında soluklanmak isteyerek sevmiyorumdur. Sevmiyorumdur öyle. Ben seni devrim ve doğrulmak isteyerek, ben mesela bilmenin verdiği yükün yarısını alarak omzundan, ben seni beraber dünyayı değiştirmeyi hayal ederek işliyorumdur içime, olmaz mı? Pekala kazanılacak bir savaş olmayabilir de bizimki, sanki kaybeden hiç ganimet bulmaz mı? Biz seninle severek savaşacağız canım; biz, seninle, dünyanın paslı ciğerlerinde, işine gelmeyince sapasağlam atları vuranlara inat, sakat atları severek savaşacağız. Ellerimiz tutmadığında kalemlerimizi sivrilteceğiz, cephanemiz yoksa divitimizi biriktireceğiz. Biz seninle sadece yaşatmak ve yaşayanı sevmek için, çarpışmaktan çok "önce siz ateş edin" demek için. Seninle daha önce görülmemiş şeyleri göstermek için biz olacağız. Koyun koyuna yatan çocuklar ve zafer marşları, biz güçten çok onlara zeval olacağız.

Tamam, kabul ediyorum, hayat bir kumardır; ama bir gözlerimin içine bak, biz seninle hem aşkta hem kumarda kazanacağız.