Kaç insan gördük, kaçını tanıdık, kaç tanıdık sandığımız insanı severken içimiz burkuldu? Bütün bunlara rağmen, tanıdığımızı sandığımız ve sandıkça yanıldığımız insanlar neden bizi sevmekten geri koyamadı? Neden sevmeyi kendimize düstur ediniyoruz ve neden düstur ettiğimiz şeyi incitiyoruz.
Hiç kimseye gönül vermeden kendi köşemizde yaşama lüksüne sahibiz. Kırmak ya da kırılmak fiiline maruz kalmadan sessiz sedasız dünyaya veda etmek de bir tür lüks ama biz bunu başaramıyoruz. Belki sevmeye muhtacız belki de varmaya. Varmak istediğimiz şey nedir derseniz ben ona vâkıf değilim. Severek kendimize, aşkımıza, tanrımıza ya da yoluna revan olduğumuz şeye varmak istediğimiz hayli olmuştur. Varınca ne olacak peki? Varınca her şey bitecek ve bize mücadele edecek başkaca bir şey kalmayacaksa -ki bu böyledir- varmak iyi bir şey değildir demektir. Ben o sebeple varmak yoldan çıkmaktır diyorum. Sevgilinin yoluna revan olunur, varmayı istemez insan. Sevgilisi sandığı her şey her kişi insanı incitse de insan sevmekten ya da sevilme isteğinden vaz geçmiyor. Her defasında huzurdan kovulsa bile yine ona gidiyor. Suret değişiyor belki sıret de değişiyor ama sevgiliye varma meselesi olduğu yerde kalıyor.
İnsan, ne olmak istediğine karar vermek için seviyor belki, belki de bir şey olmamak için. Kendini kaybetmek için seviyor ya da kendini bulmak için. Sevmenin tadına erişmek istiyor, istiyor ama mücadeleden kendini çekiyor. İçini gam kaplamıyor, biraz kedere kapılınca yüz çevirip nefrete varıyor. Her şey tamam ama neden yine sevginin yumağına geliyor?
Dünyayı sevgi kurtaracak diye bir söz vardır. Aslında dünyayı kurtaracak hiçbir şey yok. Sevmek fiili dünyayı değil, seven insanı kurtarır. Bir çeşit melankoli yahut sarhoş olma şekli gibi. Aksi taktirde bu dünya yaşanacak bir yer olmaktan çıkıyor. Yani seven insan ya da sevmeyi isteyen insan kendini kurtarmak için, bir şeye adanmak istiyor. Adandığı şeyin kendini kandırdığı yerde biraz beri duruyor. Katlanma arzusu son hadde varınca yine bir derya istiyor. Neyi, nasıl ve neden seveceğini biliyor mu? Bu kadar soruya bağlı olan şeyler sevilir mi bunu dahi göze almadan sevmek istiyor. Gayya kuyusu dedikleri şey de budur zaten. Kuyunun ne demek olduğunu bilenler sevmek ile bu kuyu yan yana gelir mi sorusunu sordular bile kendilerine. Şimdi ben de size sorayım. İnsan incineceğini bile bile, bu cehenneme nasıl gider? Neden bu kuyunun derininde kimsesiz kalmayı, herkese varmaktan yeğ tutar? Ya ben kuyuya girecek kadar cesur değilim, ya da kuyunun dibindeyim. Sahi kaç insan gördük, kaçını tanıdık, kaçını seveceğiz?