Bir hikâye var.

Yaşanmışlığı uzun, yaşamışlığı az, anlatılması hiç olan uzun bir hikâye.

Hikâyede bir melun var; saçları pas, gönlü kanatsız, dosyası masrafsız bir melun.

Her şey böyle başlıyordu hikâyede. Sokaklar dostlarıydı. Arnavut kaldırımları kardeşleri, toprak sevgilisiydi. Çöp konteynerleri bazen yemeği, bazen ise en büyük nefretiydi bu melunun. Bu kadar şeyi varken düşmanı olmaz olur muydu hiç, elbette olacaktı. Düşmanları '’diğer insanlar'’ idi. Gösteriş budalası, zevk meraklısı, ona baka baka kahkahalara boğulan '’diğer insanlar'’.

Melun, bir gün her zaman olduğu gibi diğer insanların yanlarında işini yaparken bir 'diğer'e rastladı. Bu diğer değildi, evet evet hiç değildi. Baktığında tozlu saçları havalandı, gönlü kanatlandı, meluna bir şeyler oluyordu. Aradan en fazla beş saniye geçti, arkadan bir Mercedes kornaya bastı ve camdan "Arkana çöpünü tak, şu yoldan bas git. Yolu aç, zaten hep sizin gibiler mahvetti bu ülkeyi!"

Son fırtını çektiği izmaritini fırlattı ve bastı gaza gitti. Anlamıştı melun, âşık bile olamazdı diğer insanlara. Melun karar verdi sırtındaki çöpü sinirle ve hızla sürerken. Yapacaktı bir şeyler, çabalayacaktı; bilmiyordu ne yapacağını ama yapacaktı, en azından âşık olacak kadar olacaktı.


Gözlerini kapatıp hayal kurarken bu sefer başka Mercedes gerçekten gözlerini yumdu melunun. Melun artık sevmek yolundaydı işte, ebedi sevmek yolu hem de.

Tekrardan ilk aşkı toprakla ayrılmamak üzere âşık oldu.


İnsanlar ve diğer insanlara hayretle...