Seyahat etmek… Her seferinde bir şeyler öğrenmenin, görmenin mutluluğunu yaşamak... Dünyada ne kadar küçük bir zerre olduğumu anlamak, hayatımda önemli sandıklarımın bazen ne kadar önemsiz olduğunu fark etmek, güzel fotoğraflar çekmek, anlatacak hikayelerinin olması, insanlar görmek, insanlar tanımak, yemekler yemek. Binalar, müzeler, sokaklar gezmek. Üstüne düşünmek, yazmak, değişmek, seyahat etmekten anladığım bu.

İnsan hiçbir koşulda durağan değil. Yerinde oturuyorsan çürüyerek değişiyorsun, hareket ediyorsan olgunlaşarak. Bu bir kişilik meselesi belki de. Dünyada çok yer gezmiş ama yetiştiği çevrenin zihniyetine hiçbir şey ekleyememiş insanlar tanıyorum, kısıtlı imkanları içinde sormuş sorgulamış ve ufkunu genişletmiş olanlar da. Bir de “hayatı izleme” veya “hayatı yaşama” durumları var. Pek çok insanı dinleyebilir, yazdıklarını okuyabilirsiniz. Şüphesiz gereklidir. Ama kişinin kendi deneyimleri olmayınca hepsi bir parça kısır kalıyor. Onlar kişiyi harekete yönlendiren ateşleyiciler olmalı ancak. Elimizdekilere sözle şükran etmek neye yarar değerlendirmiyorsak? Madem elimize bir hayat verildi, bunu en güzel şekilde değerlendirmeliyiz. Dünyayı olabildiğince iyi ve kendi deneyimlerimizle tanımalıyız. Seyahat etmek, en keyifli yolu bunun. Yeri gelince en uzak yerlere, yeri geldiğinde kendi şehrimizin gözden kaçmış yerlerinde seyahat etmek… Alıştığımızın, bildiğimizin ötesini görmek, yaşamak; gelişerek değişmek. Değişince ne olur, orası meçhul ama değişmeyince hiçbir şey olmadığı kesin. Her yeni görülen yer dünyanın sınırlarını daha da genişletiyor, tüm okudukların, izlediklerin, dinlediklerin yeni anlamlar kazanıyor, belki de tamamlanıyor. Seyahat etmeyi severim, sonrasında eve, yaşadığım yere dönünce sahip olduklarıma şükretmeyi de çok severim. Umarım bir ömür gezecek gücümüz, sağlığımız, paramız ve hepsinden önemlisi ömrümüz olur.