azazel kulağımda
ve fısıldıyor bana
aşkın ben çocukken öldüğünü
dinlememeye çalışıyorum
hiç durmadan konuşuyor
hatırlamıyorum buraya nereden geldiğini
anımsadığım tek şey
çocukluk
çocukluk ve başında
yıllarımı geçirdiğim kara kutu
masumiyet
masumiyet ve içimde
kabaran umut
kabuğumu kırarcasına büyümek
kan, ayna, pırlanta
azazel'in laf arasına sıkıştırdığı
şarap ve lavanta
kulağı sağır eden sessizlik
bildiğim sokaklardan
evimden, memleketimden uzaklaşış
kaçış
yerlerde ağlayana kadar içmek
ve azazel'in kıkırdayışını
karanlık odalarda
delirene kadar dinlemek
kaybolduğum sokaklar ve
aklımla oynayan hayat bilmecesi
yitmemiş düşlerimi topladığım
karanlık meyhane köşeleri
toplamadığım yatağım
aklımın sınırlarını zorlayan
kavak çiçeği
ve şeytanın bile beni acıyarak izleyişi
kırılmış kemiklerimden yaptığım sal
üzerinde yüzdüğüm tükürük denizi
ruhumun kaybolduğu okyanus
ve öptüğüm
her boğulmuş denizci
azazel doğru söyledi
aşk ben çocukken öldü
ama ben onu dinlemeye
çocukken başlamadım
demek ki aşkı öldüren
ben değilim
aşkı öldüren kim biliyorum
onların gözlerine baktım
aynı sofradan yedim
fırtınalı gecelerde
üşümesinler diye hırkamı verdim
cinayet büroya haber vermeyin
aşkı öldürmek
avukatların yazdığı kitaplarda geçmez
siz bilmezsiniz
azazel de bilmez
bir insanın sokağında
tek bir meltem bile mi esmez
dayanamıyorum soğuğa
yine de biliyorum
bunlar geçici
ve buruk vicdanı katillerin
kıyamete kadar esirim
çünkü suçlusu ben değilim
suçlusu ruhumdan bir parça koparıp
kazığını kalbime çakan
eli çiçekli katiller!
bir insanın içindeki çocuğu öldürmenin
kanuna aykırı olduğu illerde
çarmıha gerilecekler
azazel haklı!
inanmazsan bak yukarı
kara değil, masmavi göklerde
süzülüp duran,
izle şu altın kartalı!
tutmuş bedenimi,
yaşım en fazla yedi
kim bilebilirdi? uçmanın bu can alıcı güzelliğini.