Sana çıkacağını bilmeden düştüğü 

yolların gafletiydi

Silüeti kendinden daha gösterişli adamın  

Kesik soluğunun sebebi...

Yol uzamıştı her bilet bir gölge düşürmüştü suratına 

Her istasyon her durak bir çentikti alnına.

Saymadı kaç yüz yıl sürdü bu devri alem

Bin şehir çok ülke yedi kıta

Aynı yere dönünce anladı ki bütün sular kardeşmiş bu dünyada 

Ama tüm raylar başka acıları taşırmış sırtında


Bir keresinde aynı trene denk düştünüz 

Hatırla, hani şu tatil dönüşü cam kenarı altı numara 

Yansımanın raylara değdiği an, demir kervanın gıcırtısındaki figan

Bir isyanı üfledi onun ruhuna: Bir bilet daha.

Uçaklar, gemiler, otobüsler

Her duyana afili geldi bunca seyahat 

Oysa hatıraları iki asırdır hiç durmamış bir saatin tik takları kadardı.


O antik kentte bitsin istedi artık şu sefil macera

Bir ev tuttu limandan ve istasyondan uzak.

Deniz görmese de olurdu önünden sen geçsen yeter

Güneş almasa da olurdu, önünden sen geçsen yeter

Yerin içinde olsa da olurdu, önünden sen geçsen yeter


Umudunu kesti bir süre ne umduğunu bilmeden.

Gezginlik huyunu terk etti, bavulunu sakladı bir köşeye.


Sen belirdin birden, o akşamüstü yürüyüşünde

Gözü ısırır gibi oldu ama tanımadı

Hiç aramadı seni ama buldu sonunda

Sıcağı eski bir mevsimde, doğduğu yerden çok uzakta

İki asırlık saatin durduğu anda, ara sokaktaki taraçanın altında

İki adım ötene vardı.


Yankılandı senin ağzından eski dilde, ölü perihanlardan kalma bir kara büyü:

‘’Her şey yolunda’’


Döndü gerisin geri elinde bavulu, kolunda tik tak saatiyle

Yine belirdi silüeti gişede 

Soluğu kesik sesi çarptı cama

‘’Doğuya bir bilet lütfen’’