yeni uyandım.
dünyada yeni uyanma anına benzeyen bir an var.
ölemediğin,
ama yaşamaya da devam edemediğin bir zaman.
yastığının altında bir muska,
üstünde birkaç yıllık gözyaşı,
kenarında hüzün tanelerinin olduğu bir kanaviçe.
ağlayarak uyanan kaç kişi kaldı?
ağlayarak uyanıyorsun çoğu zaman.
herkesin herkesten biraz almak istediği bu çağda,
sen, birinin her şeyi olmak istiyorsun,
birinin ama her şeyi.
sabahın körü,
çok sevdiğin bir yerden
hiç istemediğin bir yere gitmenin gömleği üzerinde.
epeydir ne sen anlıyorsun gittiğin yeri,
ne gittiğin yer anlıyor seni.
ne sanıyordun,
dünya zaten hep böyle bir yerdi diyor,
birileri sana sürekli.
saçların her sabah biraz daha büyük,
saçların her sabah biraz daha benim,
biraz daha benimle.
her gece kolum yastığın altındaki o muskaya değiyor.
üzerime döktüğüm her şey,
senin yüzündendir diye bağırıyorum herkese.
ben ne zaman bağırsam
kimse seni anlamıyor.
kimse hâlâ bilmiyor,
neden yıkanırken hüngür hüngür ağladığını.
çiçekli pantolon, öylesine dedim.
çiçekli pantolon işte.
yüzün bir ölününki kadar beyaz, kireç.
ilk defa bir şeyi başka seviyorsun.
ilk defa bir yere başka yürüyorsun.
kimseyi inandıramayacağın şeylerin var.
inanmayacaklar.
sanki ne giysen içi görünüyor kalbinin.
gırtlağında bir harf,
sen konuşunca gırtlağındaki harfe bakıyorlar.
insan bir şeyi başka görür,
sonrası hep bakmak.
insan bir şeyi bir kere başka görür,
sonrası hep bakmak.
böyle söyleyince de şiir gibi oluyor.
aslında ben her şeyi, bir kişi okusun diye yazdım.
ama şimdi iyi şiirlerim var da,
sen yoksun, neye yarar.
mesela ben eskiden babamında sağ koluydum,
kırıldım.
çiçekli pantolon, öylesine dedim.
çiçekli pantolon işte.
kaybolmuş.
sanki sonra en çok da eliyle koyduğu şeyleri bulamıyormuş insan.
elimle koyduğum yerde bulamıyorum seni.
güzel yerden kırılmışsın,
ses çıkarmıyor güzel yerlerinden kırılanlar.
boynumdaki muskayı tutarak uyandım.
boynumdaki muskayı tutarak uyanıyorum çoğu zaman.
artık yastığımız yok.
sen de o muskayı boynuna tak diyen bir mektup yazdım sana.