Bazı ânlar vardır hiç bitmesin isteriz. Yaşandıktan sonra birer hatıraya dönüşüyor. İçinde olduğumuz o ânın kıymetini çok bilemiyoruz. Yaşadığımız ânların tesiri daha sonradan ruhumuza derin işliyor gibi bir gözlemim var.  


Üstat Sezai Karakoç’un Ramazan Bayramı Ziyareti, Bayram Konuşması'na gitmiştim 2019’da. O günün hatırasını güzellikle hatırlıyorum hep. Günleri değil, ânları hatırlarız genellikle. Konuşmasını pür dikkat dinlemiş notlar almıştım: “Eğer umudumuzu kaybedersek, işte en büyük felaket odur. İçinde bulunduğumuz durumdan daha kötüsü umudumuzu kaybetmektir. Şartlar ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa olsun umudumuzu kaybetmememiz lazım. Çünkü biz Müslümanız. Müslüman Allah’tan umut kesmeyen insandır. Allah her şeye kadirdir. En kötü şartlar içinde de olsak, hiçbir umut kalmamış da olsa Allah onu değiştirir ve bizim hayal bile edemeyeceğimiz bir yere yine getirebilir. Onun için bizim hiçbir şart altında umudumuzu yitirmememiz gerekir. Umudunu yitiren artık her şeyi yitirmiştir. Geleceğinde bir umut bulmayan insan, bugününü de, haysiyetini de, şerefini de kaybetmiştir. Onun için biz, her hal ve şartta umudumuzu kaybetmeyeceğiz.” demişti. 86 Yaşındaydı. İnsan hisli bir varlık, hissetmiş olmalı: “Belki seneye sizinle burada olmayabilirim.” demişti. Son kez bayramlaşmış meğer bizimle. Son kez olduğunu bilsem sohbeti biraz uzun sürsün, yanında daha çok kalalım isterdim.


Kendimizi tanıttık, dergilerde şiir yazdığımızı söyledik. Memleketi Diyarbakır’dan İstanbul’a onu görmek için gelen Üniversite öğrencileri misafirlerim vardı. Sezai Karakoç’u görmek istiyorlardı. Sezai Karakoç’un yanına onları götürebileceğimi söyleyince çok sevindiler. Arkadaşlarla Haseki’de buluşup yanına gittik. Sezai Karakoç’a memleketi Ergani’den gelen arkadaşlarımı tanıştırdım, onlarla sohbet etti. Çok duygulu bir gündü o gün, sohbeti her zamankinden başka ruhumuza işliyordu. Orada bulunan herkesin gözleri dolmuştu. Umudun insan için önemini düşündüm. İlaç gibi geldi, ruhumuza tesir eden sözleri. İz bırakmıştı hepimizde. Düştüğümüzde inancın o eşsiz şuuruyla ayağa kalkarız. Sezai Karakoç’un dediği gibi: “Müslüman ümitsiz olmaz, olmamalıdır.” Sezai Karakoç, Günlük Yazıları 3 Sûr’da: “Düşe kalka, kapaklanıp kapaklanıp doğrula doğrula bir daha düşmemenin ve bu hale gelmemenin sırrına ereceğiz. Daha bu sırra ermek için bu çileyi çekeceğiz. En kötü anlarda bile bu umut bizi terk etmemeli. Körü körüne bir umut olmamalı elbette bu. Bütün kötü şartların şuuruna vardıktan sonraki umut olmalı bu umut.” diyor. “Ruhun arınması kolay değil arınmanın ucunu bir kaçırdığında ilerleme olmaz” dediğini biliyoruz. Ruhun her türlü kaygıdan karamsarlık ve ümitsizlikten arınması umutlu bir ruh haline gelmesini karşımda kanlı canlı duran Üstat Sezai Karakoç’ta gördüm, umut; soyut bir anlamdan sıyrılıp somut olsaydı “Sezai Karakoç” derdim. “Düştüm. Düşmeyi öğrendim. Kim benim kadar düşmenin anlam ve dehşetini bilebilir?” derken düştüğümüzde çıkış merdiveni, acil durumlardaki yangın merdivenini gösterir gibi gösteriyor üstat.  


Her Bayram Konuşması için Yüce Diriliş Partisine gidilirdi ve bu konuşmalar çok önemliydi, insanlığın kurtuluşu için. Sonra pandemi vs. derken yukarıda bahsettiğim gibi son bayram konuşması oldu. Sezai Karakoç’un birçok yönü var. Şair, Yazar, Düşünür, Siyasetçi. Karakoç’ Diriliş düşüncesiyle var olmuştur dersem abartmış olmam. Diriliş Neslinin Amentüsünde: “Bu yol, diriliş eri olmakla başlar sonra Allah nasip ederse diriliş ereni olmanın kapısı açılır. Son büyük derece de diriliş piri olmak.” diyor. İslami düşünceyi zırh gibi giyinen, duruşundan taviz vermeyen bir Müslüman portresiyle karşımda duran bu güzel insanın, umudunu hiçbir zaman yitirmeyişinden bahsetmek istedim. Vefatından sonra 2 yıl içinde hakkında çeşitli yazılar yazıldı. Dergiler Sezai Karakoç sayıları çıkardı. Düşünce dünyasından bahsedilmiş birçok yazı var. Üstat Sezai Karakoç'la olan hatıramı canlı tutmak bakımından, inanan bir insan olarak umuda sıkı sıkı tutunuşu hepimize örnek olsun isterim. 

 

Alçak gönüllü, bizden biri gibi oluşunu ilk gördüğümde hissetmiştim. Karşımızda o kadar sade duruyordu ki sosyal medyadaki fotoğrafından tanımasa insan, Sezai Karakoç nerede diyebilir. Odasındaki masada otururken her türlü kibirden, insanları hor görmekten arınmış, kendi hâlinde, insanlık ve Müslümanlar adına dertli bir gönlün bu çağda aramızda olmasının bizim için büyük bir değer olduğunu düşünmüştüm. Sezai Karakoç’un Diriliş düşüncesindeki istikrarı, açtığı ufuk, sarsılmaz duruşu ve öncü bir mütefekkir oluşu. Bütün bunlara yakından şahit olmak çok güzeldi. Mizacı gereği yumuşak kalpli oluşu, ziyaretine gelen herkesle ilgilenip birebir tanışması, misafirleri düşünüp meyve ikram etmesi, bizimle tek tek selamlaşıp, bayramlaşması: “Hoş geldiniz, bayramınız mübarek olsun.” demesi, orada bulunan herkese değer verdiğini hissettirmesi, unutulmaz hatıralarımın arasında.

Sezai Karakoç yeterince anlaşıldı mı? Bu başka bir konu. Geldi ve yapması gerekenleri umudunu bir ân bile yitirmeden elinden gelenin en iyisiyle yaptı ve gitti.


“Gün de doğar gün de doğar 

Bir gün mutlaka gün doğar 

Gün doğmadan neler doğar 

Gün doğmadan şehzadebaşında” 


Umut güneşi yeniden ufkumuza niçin doğmasın?