20 Nisan 2020, 03.33


Hafifçe esen hayatımızı hatırlatır bazen veyahut dinlediğimiz ezgi olur nefeslerimiz. Kime kızacağımızı bilemediğimiz zamanlarda aniden bir şarkı firar eder hışırtılı bir isyan gibi. O an neye, kime olduğunu bilmeden tüm hissiyatı salıveririz. Ummadığın anda dile gelen tek bir şarkı, bir mırıltı gölgesinde evren ayak ucuna serilir ve dans edersin milyonlarca insan seni izler gibi. Yapayalnızlık vardır elinin salınımında, bir utangaçlıktır ayak parmaklarında ileri geri seyreder seni tüm bedenin ve güruhla karşılaşır göz bebeklerin. Öyle bir müzedir ki hayatın her durağın tarih kokar. Anlar vardır artık anılardan ibaret. Ve artık olmayanlar bir başkasının hayatına emanet. Vazgeçişler vardır, haykırışlar vardır. Tüm hüznünü paylaşırsın.


Tek bir matem kalır gönlünde; keşke bitmese, keşke sürse ve dünyanın güzergahında devam etmesem dersin. Bir radyodur belki ses düğmesiyle bir anda yitiriverdirir tüm huzuru ve belki de anteni eğilmiş insana taparcasına kaybetmiştir yolunu. Bir radyodur sana sahneyi var eden ve içindeki hengameyi sanata dönüştüren tek bir cızırtıdır. Kime hasretle yandığını bilmeden dökersin yaşlarını. Özlemek marifetmiş gibi kalbin bu kelimeyi zikreder. Tane tane canlanıverir. Ve galip gelen nedir bilemeden biter şarkılar, ezgiler, anılar...


Kızgınlığını hasrete sarar, elini düğmeye atar ve yine kendini arıyormuş gibi çevirirsin düğmeyi bir sağa bir sola. Kaybolmuş gibi ararsın netliği. Ve daha hangi performansı sergileyeceğinin tahmini bile olmadan bir noktada durur başlarsın türkünü çağırmaya. Bir radyodur kendisi. Ama seni senden iyi tanır bazı vakitlerde. Senin sana ihtiyacın olduğunu bilir gibi ince şeridin üstünde bir sayıya bağlanır, sallanır sallanır. Bir radyodur kendisi. Kul yapısı.