Rahat da uyunmuyor ki artık. Günde on üç saat uyumaya alışık olan ben şimdilerde sadece sekiz saat uyuyorum. Yazı sevmiyorum. Çok sıcak. Suyu sevmiyorum ama patilerimi su kabına sokmak iyi geliyor. Uyumak için evin her yerini geziyorum, mermer bulursam hemen yatıyorum. Buzdolabı açılırsa olduğum yerden adeta ışınlanıyorum buzdolabının önüne. Hele bir de klima açılsın, kimse beni tutamaz. Çaktırmadan, gerekirse dağı taşı devirerek odaya girerim. Hava o kadar sıcak ki uyuşuyorum. Dilimi bile içeride tutamıyorum artık. Patilerimi açamıyorum, yalanmak için karnımı bile sıkamıyorum. Ev arkadaşım Yasemin bu halimi görünce sağ olsun, üstüme ıslak havlu örtüyor. O kadar iyi geliyor ki anlatamam. Bir de büyük havlu olduğunda benden iyisi yok. Elimde olsa yüzüme kadar çekeceğim ama patilerimle havluyu tutamıyorum. Ben de sırtımdan yere atıp üstüne yatıyorum, göbeğim tavana bakıyor, yüzüme rüzgar vuruyor, ayaklarıma azıcık -çok değil- güneş değiyor, sırtım da serin... O kadar huzurlu oluyorum ki dışarıdan gelen seslere kulağımı bile kıpırdatmıyorum.
Sabah doldurulan su kabımda akşama kadar bir şey kalmıyor. Yasemin'e de bir şey diyemiyorum. Anlamıyor zaten. Günde kaç kere sesleniyorum ona gel yanıma diye ama duymuyor bile. Çok sıkıcı da bir kız. Tüm gün ders çalışıyor, arada da arkadaşlarıyla laflıyor. Yanıma çok az geliyor. Yani evet hep yanımda duruyor ama beni sevmeye gelmiyor, benimle oynamıyor. Sinir oluyorum ben de, kitaplarının üstüne yatıyorum, yüzünü dokunmaya çalışarak onu gıcık ediyorum, haliyle o da rahatsız olup gidiyor. Ben de gururumla yalnız kalıyorum. Yasemin bana kızgın olduğunda beni unutuyor; üstüme ıslak havlu koymuyor, suyuma soğuk su da eklemiyor. Bazen onu kızdırmasam mı diye düşünüyorum ama sonra hemen vazgeçiyorum. Ondan korkmuyorum ki benimle vakit geçirmesi gerek. Bazen de kaba olduğumu düşünmüyor değilim. Yasemin'in hayatında olup biten çok şey var. Sanırım geldiğim günden bugüne kadar onun tüm ağlayışlarına, sevinçlerine, kızgınlığına, stresine şahit oldum. Çünkü üzüldüğünde bana sarılıyor, sevindiğinde beni havaya kaldırıp döndürüyor -ki hiç sevmiyorum bunu ama bir şey demiyorum-, kızdığında benimle bir bebekle konuşur gibi konuşuyor. Her sabah "Günaydın canım" diyerek beni uyandırıyor, her gece yatmadan önce alnımı öpüp "İyi geceler can kuşum, gerçi sen kedisin, alınmazsın değil mi?" gibi kötü esprilerine kendi kendine gülüp yatıyor. İyi kız aslında. Ben daha çok küçükken -kakamı bile kendim yapamıyorken- beni emzirirdi. Verdiği sütlerin tadını hiç sevmezdim. Annemin memesinden içtiğim bir iki damla sütü o sütlere tercih ederdim. Ama Yasemin beni emzirirken benimle hep konuşurdu. Büyüyeceğimi, koşacağımı, dişlerimin çıkacağını söyleyip dururdu. Onu dinlerken öyle olacağımı hayal eder ve tüm biberonu bitirirdim. Arada şarkı da söylerdi ama sesini sevmediğim için şarkı söylemeye başladığı an sütü kusardım, susmak zorunda kalırdı. Benimle ilgilendiği ve sevdiği için ben de onu seviyorum. Kabalığım da beni ben yapan özelliğim. O beni böyle kabul ediyor, ben de onun tüm kötü yönlerini kabul ediyorum.
Hava gene çok sıcak. Yasemin bugün bana iyilik yapıp su kabımın tamamını soğuk su ile doldurdu. Genelde yapmaz, soğuk suyun beni hasta edeceğini düşünüp hep ılıklaştırırdı. Ama o iş öyle olmuyor. Bunu bir türlü anlatamadığımdan nadiren tamamen soğuk su içebiliyorum. Öyle yani, ben gidip yatayım artık.
Haneke
2021-11-22T18:34:30+03:00Güzel bir öykü... Ellerinize sağlık.
Yasemin
2020-12-10T13:22:43+03:00İnsanın kedisi olunca her zaman yazılacak bir şey bulunuyor :)) Eksik olmayın, teşekkür ederim.