Yakamızı bırakmayan düşüncelerin gücü, hayatın bir süreç olduğunu, kendimizi her zaman kendimiz gibi hissetmenin mümkün olmadığını, hayatların inişleri ve çıkışları olduğunu kabul ederek. Varlığımızın sınırlarını aşmaya çalışırken bazen düşmeyi de bilerek. Vedalaşırken o son sırt sıvazlamanın verdiği biraz acı biraz iyi hissettiren hisle ayrılmayı öğrenelim. Öğrenmeyi öğrenmek aslında bir beceridir, biz burada yanlışla başlıyoruz. Hep böyle değil midir zaten her şeyi reddettiğimizde bol bol sunulur bize tam vazgeçtim dediğimiz de gelir bizi bulur istediğimiz. Öğrendiğimizi sandığımız baş etmelerle aslında çokta başarılı değiliz. Ağlamak, yazmak, belki anlatmak hayır, hiçbiri değil. İnsan en başta kendini öğrenmeli öğrendiğini sanmamalı bi sevdiğinin derdini dinlerken nasıl da elinden geleni yapmaya çalışır, iyi hissetsin diye moral olmak için olduğundan daha iyi daha merhametli yaklaşırsın. Seversin o kişiyi ve istemezsin üzülsün, ağlasın. Sararsın cümlelerinle, şifa olmayı umarsın ona belirsizlikle zorlanarak. Kendine aynı bu şefkati uygulama da zorlanırken. Kendine sarılamadan başkasına sarılmak niye? Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz. Ama biraz dönüp aynaya baktığımızda bu kadar kendimize de değer veriyor, bizi yaralayan duygulara şemsiye açıyor muyuz bize yağarken. Cevabı ben değil sen kendine veriyorsun bence şu an. İnsanlardan önce sen sana iyi davranmayı öğrenmelisin. Sonra etrafını aydınlatan yıldız gibi zaten ışık saçacaksın onlara ışık olacaksın, parlayacaksın. İlk kendinin dostu ol, olursun yine dost başkalarına.