Kendimi sürreal bir şarkı gibi hissediyorum şu sıralar. Gitarın kulakları dönüyor ve bir akışı tasvir ediyorum. Tellere ses kalbim atıyor. Mevsimi bilmiyorum, evrensel meseleler var dışarıda. Hava bir sıcak, bir soğuk. Bugün yağmurlu mesela. Gök gürledi şimdi. Bir ağaç devrildi az evvel. Birazdan bir dalga, bir deniz kabuğunu kıyıya vuracak. Bir kedi yavrulayacak, kıyıya vuran dalga ile eş zamanlı. Diken kelebeğinin göç zamanı şimdiler. Belki bir başka canlı da kış uykusundan uyanıyordur. Hülasa, küresel müresel işler işte, bir pencerenin ardından öylece izliyorum. Hani o şarkıdaki gibi, “Balıklar uçuyor, kuşlar yüzüyor, gökyüzü yemyeşil.” öyle sürreal hissediyorum işte!


Şarkılar söylüyorum, şarkılar söylüyorsun. Rüzgârlara eş kalbimiz atıyor. Esen her rüzgârda duymalıyız birbirimizi. Alizeler esiyor şimdilerde; sert, sıcak. Daha bir coşuyor içim, dur durak bilmez oluyor artık yüreğim. Sanki coşkuyla çağlayan bir şelaleyim. Olduğumun aksine durulmam bekleniyor benden, sakin bir su olmam. Olamıyorum, oynayamıyorum ben. Oynayınca kızarıveriyor yanaklarım, sevgim eksiliyor kendime.


Yine bir ışık çaktı şimdi. Göçün son kelebekleri de uçuştu. Küresel müresel işler işte, seni bana yaklaştırıyor. Gülerek izliyorum. Mevsimi bilmiyorum hâlâ. Bazen, sanki kara kış oluyor, şiddetli rüzgârlar esiyor, yaprak döküyor ağaçlarım. Bazen de çiçekler açıyor bu coğrafyada; leylaklar, yaseminler, nergisler. Aslında içim hep gökkuşaklı benim. Hatta göz merceklerime renkli bir polarize takmışım, sanıyorum ağaçların yerinde pamuk şekerleri var. Kedi ve leblebi kokuyor tüm sokaklar. Sokaklarda bir gamzeler ordusu. “Sevinçli bir kalp, sevinçli bir çocuğa benzer” diyordu Didem; sevinçli bir kalbim var bugünler, sevinçli bir çocuğa benzeyen. Akşam vakti ötüşen sığırcık kuşları gibi.