Şiir’in Bahçesinde sevgili Meva Yağmur’u ağırlıyoruz. Şiir’imizin üretken yüzlerinden biri olan Meva Yağmur, aynı zamanda inceleme yazılarıyla da edebiyat yolculuğunu sürdürmektedir.
Sevgili Meva Yağmur, bahçemize hoş geldin. Bahçemizde yaptığımız bu küçük söyleşilere misafir olman çok kıymetli. Dilersen şiir’imizin üretken yüzü olan Meva Yağmur’u ve edebiyat yolculuğunu bir de senden dinleyelim.
Merhabalar, çok teşekkür ederim nazik davetiniz için. Meva’yı tıpkı sizin gibi ben de şiirlerinden tanıyorum. Bahçenize gelirken yolda biraz konuştuk, çocukluğundan beri şiir yazdığını ve sessiz lafazanlığından kurtulmak için şiire sığındığını söyledi. Cebindeki sözcükler yalın ayak yürüyormuş ve bir zeytin ağacı bulana kadar birlikte yürüyecekler, ta ki ıhlamur ağaçlarına kavuşana dek.
“…b’ellerinde silahlar, gittikleri her yerde,
tanrı’yı rehin alıp savaş çıkardılar…”
İnsanlık tarihinden bugüne; kabilelerin, kralların daha sonra büyük ulus devletlerin çıkarları uğruna savaş çığırtkanlığı yaptığını biliyoruz. İnançlar, kimlikler bu savaşta hep öne çıkarılıyor. Sen de bu dizelerinle bu çığırtkanlığa karşı sesini yükseltiyorsun. Bu sesin sendeki anlamını bizimle paylaşır mısın?
“Dünyayı 6 Günde Yarattık” adlı şiirimden bu dizeler ve sorunuzu çok sevdim. “Tarih, sapiens'in 6 günlük koca ömründe yarattığı ilk cümlelerin revize edilmiş tekrarıdır." iddiasında olan bir şiir, bu şiir. Kötülüğün keşfinden tımarhanelerin kuruluşuna uzanan bir ömür idame ediyoruz: kısacık ve korkunç. Sesim kısık, sesim titriyor. Korkmak istemiyorum. Altıncı günün sonunda tanrı’yı kurtarmak için dinler, diller, ırklar, renkler, mezhepler, cinsiyetler ve cinsel yönelimlerden biri ya da hepsi lanetlenmek zorunda olmamalı. Biriz, birlik olamıyoruz. Çok politik. Her şey çok politik. Bence tüm bu yaşananlar kötü bir rüya ve alzaymır olanlar biraz daha şanslı :)
Sevgili Meva, “Burada herkesin penceresi kavmine dargındır.” diyorsun. Kendi pencerenden büyüdüğün Orta Doğu coğrafyasına baktığında bir kadın olarak dargınlığını nasıl dile getirirsin?
Dargınlığımı, yaşamak zahmetine katlanarak dile getiriyorum. Şarkılarım, türkülerim, okumalarım, yazmalarım bu yüzden bitmiyor. Bu coğrafyadaki tüm kadınlara ve aslında dünyanın susturulmuş tüm kadınlarına adıyorum sesimi. Annemin ukdeleriyim, yaşayamadığı çocukluğuyum. Ablamın zaman makinesiyim. İnançları bahane gösterilerek ötekileştirilen kadınların başörtüsüyüm, ahlak holiganlarının zorbalık ettiği kadınların kısa eteğiyim. Her şeye rağmen bu coğrafyanın çölü ve serabı olacağım. Çünkü duygular israf edilmemeli. Çünkü insan en çok sevdiğine darılır.
“falanca teyze domates yetiştirdi dün,
ah, kısa boylu azizler çılgına döndü.
eğer olmasaydı balkonların renkli saksıları,
hiç olurdu özgürlük denen harabenin avlusu.”
Kapitalizmin tüketim anlayışı insanlığı hapsetmiş durumda. Bu anlayış emek bilinciyle üretmek yerine istediklerini çabucak elde edebildiği bir süreci benimsemelerine neden oldu. Dizelerinde bu süreci de ele alıyorsun ve evde, okulda, bahçede, tarlada yaşamın her alanında emeği öne çıkarıyorsun. İçinde bulunduğumuz süreç ve insanın emekten uzaklaşması üzerine neler söylemek istersin?
İnsanın emekten uzaklaşması modern zamanların en demode olayı aslında. Sanayi devriminden bu yana tüm flanöz ve flanörlerin nesli tükendi. Zaman bir iç savaşa dönüştü, samimi insan ilişkileri ticaretin konusu oldu. Herkes çok gergin, aylaklık yapacak zaman yok. Çalışma hakkı, tembellik hakkından daha popüler.
Kıymetli şair Hicri İzgören’in de dediği gibi;
“hava, su ve toprak kirlendi artık
tuz ve ekmeğe karışıyor yüksek gerilim”
“eva bunların hiçbiri değil, hepinizi kandırdım
bırakın, öz-geçmişini-bir-kere-de-kendi-yazsın”
“defolun neandertaller, taş devri sona erdi!”
Hep başkalarının yaptığı sınıflandırmalar ve kurdukları sözcükler üzerine yaşayan bir toplumun bireyleriyiz. “Eva’nın Kısa Tarihi” şiirinde bu modern köle yaşamına öfkeyle saldırıyorsun. Zihniyet devrimi için adım atıyorsun ve Eva özelinde aslında tüm insanlığa bir çağrın var. Bunun için neler söylemek istersin?
Evet, Eva’nın insanlığa çok net bir çağrısı var:
Yaşam, toplumsal kabullerin yaylım ateşinde ve insan, toplumsal hafızanın insafına bırakılamaz.
Sevgili Meva, insanların birbirine üstünlük sağlaması ve birinin diğerini, öteki olarak görüp, yok sayması çağımızın en büyük kötülüklerinden biri. Yaşanan kadın cinayetlerine baktığımızda da temel nedenin erk yapının bu yok sayma anlayışının olduğunu görüyoruz. Bir kadın ve bir şair olarak bu kötülükle mücadelede şiirlerin kıymetli bir noktada duruyor. Bu mücadelen için neler söylemek istersin?
Tüm kadınların, çocukların ve zorbalığa maruz kalan bütün insanların; canlıların çaresizliğini yaşıyorum. Bu çaresizlik benim kapanmayan yaram.
Yazılan her şiir, şairin ruh dünyasında barındırdığı duyguların yansımasıdır. Sen bu yansımalarda kendini en çok hangi duygunun dışa vurumu gibi hissediyorsun?
Şiirlerimi genellikle karmaşık duygular ve düşünceler içerisindeyken yazarım. İlk taslaklar bu anlarda doğar. İç dünyamdaki karmaşıklığı bu sayede sadeleştirmiş ve dağıtmış olurum. Sanırım hangi duygunun dışa dönük olması gerektiğine çoğu zaman şiir karar veriyor.
Sevgili Meva, bahçemizde misafir ettiğimiz kıymetli şairlerimizden bizimle umuda dair bir dize paylaşmasını istedik söyleşilerimizde. Senden de umudumuzun yeşilini kaybettirmeyecek bir dize paylaşmanı istesek, hangi dizeyi bizimle paylaşırsın?
“ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum”
Füruğ Ferruhzad