Şiir’in bahçesinde sevgili Muqades Agiri’yi misafir ediyoruz. Binbir çiçekli edebiyat bahçesinden Kürt dilinin Kurmanci lehçesiyle dünyaya sesleniyor. Muqades Agirî ’nin çeşitli gazetelerde yayımlanan kitap incelemeleri de bulunmaktadır.



Sevgili Muqades Agirî, şiir bahçemize hoş geldin. Edebiyat söz konusu olunca özellikle şiir; mesafelere aldırmadan bizimle birlikte oldun çok teşekkür ederim. Dilersen şiir ‘in bahçesindeki bu söyleşiye ortak olacak okurlarımız için bize Muqades Agirî’yi biraz anlatır mısın.



Hoş buldum. Öncelikle kibar davetiniz için çok teşekkür ederim. Programınızın ismi gibi, edebiyatın bahçesinde nefes alabilen ve yazmaya çalışan biriyim. Edebiyat sığındığım en önemli sığınağım diyebilirim. Şimdiye kadar Dilê Kûvî ve Hestên Xalî adlı iki Kürtçe şiir kitabım yayımlandı. Öykü ve şiir yazmaya devam ediyorum.



Günümüzde bütün diller yüzeysel bir şekilde kullanılıyor. Birçok dil bu yüzeyselliğin içinde özünü yitiriyor. Sen de Mezopotamya’nın kadim dillerinden biri olan Kürtçe ’nin Kurmanci lehçesiyle yazıyorsun. Dillerin özünü yitirme hatta kaybolma tehlikesi altında olması hakkında düşüncelerin nelerdir?


Bir dilin kaybı, o dile sahip olan ırkın kaybıdır. Elbette çok kültürlü çeşitliliğin özü, önemsenmez ise yavaş yavaş yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Dil iletişim kurmak için bir araçtır. Ancak kişinin anadili bir araç olmaktan çok daha fazlasıdır. Anadil, doğduktan sonra işittiğimiz, duygu ve düşüncelerimizin kesin bir şekilde şekillenmesine yardımcı olan dildir.


Anadil, geleneksel, kültürel değerlerimize ve köklerimize bağlı kalmamıza yardımcı olur. Dillerimiz kültürel mirasımızı yaşatır. Araştırmalar, çocukların ana dillerini iyi konuşabildiklerinde, yalnızca daha iyi bilişsel gelişim değil, aynı zamanda daha iyi zihinsel gelişim yaşadıklarını defalarca göstermiştir.


Anadilde öğrenmek, diğer eleştirel düşünme becerilerini, ikinci dil öğrenimini ve okuryazarlık becerilerini geliştirmek için de çok önemlidir. Anadillerinde akıcı konuşanların bilişsel ve entelektüel gelişimleri daha hızlıdır. Öte yandan ana dilinde eğitim gören bir öğrencinin eğitim başarısı, ana dilinden başka bir dilde eğitim gören bir öğrenciye göre daha yüksektir. Bu yüzden eğitimin kalitesini artırmak için, dil politikalarının ana dilde öğrenimi dikkate alması gerekir.


Anadil insanın hayatında bu kadar önemliyken, asimilasyon ve yok olmayla karşı karşıya olması tabi ki çok üzücü. Dilbilimcilerin bu konuda emekleri ve çalışmaları takdire şayan. Durmaksızın kitap, sözlük ve bilgisayar aracılığıyla dilin yok oluşunu önlüyorlar.



Sevgili Muqades, yurtdışında yaşıyorsun. Yeryüzünün farklı bir noktasından farklı bir kültürünün içinden coğrafyana bakmak nasıl bir duygu? Bu duygu senin şiirlerine nasıl yansıyor?


Her ülkenin kendine has kültürü vardır. Her kültür çeşitliliği gökkuşağı kadar güzeldir elbette. Ancak insanın kendi kültürüne bakış açısı farklıdır. Buna yol açan duygu ise aidiyet duygusudur. Buna duygusal bağlılıkta diyebiliriz. Jonathan Haidt, “The Happiness Hypothesis” adlı kitabında buna “Hayati Bağlılık” diyor.


İnsanın kökü doğduğu coğrafyaya aittir. Anne ile bebek arasındaki göbek kordonu bağlılığının soyut haline benzer toprağına bağlılık. Tabi ki özlem var, dolayısıyla da hasret, ayrılık temaları şiirlerimde yoğundur.



Özelde şiir genelde ise edebiyatın birleştirici bir gücü vardır. İnsanları sınırlara hapseden düşüncelerin yenemediği tek güç edebiyattır. Sende şiirlerinle insanların birbirinin yüreğine dokunmasını sağlayan birleştirici gücün bir parçasısın. Bu birleştirici güç için neler söylemek istersin?


Değerli Erman, öncelikle beni böyle bir modelde görmeni, yüreğinin güzelliğine bağlıyorum. Şiir tüm nesilleri etkileyebilir ve insanların her şeyi düşünmelerini sağlayabilir, aslında şiir başka pek az şeyin yapabileceğini yapar, ilham verebilir. Şair, okuyucuyla samimi ve özel olarak konuşur ve size onların zihinlerinin iç işleyişine, fikirlerine, aşklarına ve nefretlerine dair bir fikir verir.


Hüzün, mutluluk, acı bunlar insanların ortak duygularıdır. Dolayısıyla şiir evrenseldir. Şair ile okur şiirdeki “parıldayan güneş ve yıldızlara” beraber bakabiliyorlarsa ya da şair, umut vaat eden dizelerde yaşama gücünü karşıya iyi aktarabiliyorsa, o şiir güzel bir şiir olmuştur demektir.


Kelimelerin, metaforun ve ölçünün güçlü kombinasyonu, kendimizi daha iyi ifade etmemize hem dünyayı hem de dünyada ki yerimizi anlamlandırmamıza yardımcı olur. Ayrıca insan hüzünlü olduğunda hüzünlü bir şiir okuduktan sonra, kendisini daha iyi hisseder. Belki de bu yalnız olmadığının verdiği bir rahatlıktır. Bu yönüyle aslında şiir sihirli bir güçtür.


 

Kürt edebiyatını incelediğimizde her eser, bir dengbejin sesini alıp sözcüklere döküyor. Ses ile başlayan her şey sözcüklerle yola devam ediyor. Bu bağlamda dengbej kültürü, sende tam olarak neyi ifade ediyor ve o sesin şiirindeki yeri nedir? 

 

Eğer Kürt kültürü hala ayakta ise bunda dengbêjlerin emeği ve payı büyüktür. Kürt tarihi, gelenek görenekleri ve mitolojik öğeleri dengbêjlerin yanık sesiyle günümüze kadar ulaşmıştır. Dengbêjlerin yaşadıkları coğrafyaya özgü olan kılamları birer tarihi belge niteliği taşımaktadır. Dengbêjler acıyı, göçü, çaresizliği, aşkı, yoksulluğu yaşayarak ta iliklerinde hissederek kılamlara dökerlerdi. Bu yönüyle şiirlerimde o sesin hüznü vardır sadece.


 

İnsan, dili yaşar ve yaşamı dili ile son bulur. Sevincini, hüznünü, yarasını dili ile kuşaktan kuşağa aktarır. Sende kendi anadilinde sesleniyorsun insanlara. Özellikle de coğrafyandaki kadınların yaşadıklarına anadilinde ayna tutup diğer yanıyla da onlarla dayanışma gösteriyorsun. Coğrafyana tuttuğun o ayna insanlara ve en çokta kadınlara neler anlatıyor?


Ne yazık ki, milyonlarca kadın ve kız çocuğu eşitlik, onur ve hatta bir yaşamdan mahrum bırakılarak ayrımcılık ve şiddete maruz kalmaya devam ediyor. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik bu ayrımcılık ve şiddet sistematik hale geldi. Kadınların katledilme haberleri günden güne artıyor.


Böyle bir atmosferin edebiyatçısı olmak elbette çok zor. Bir taraftan hemcinslerine destek olmak, edebiyat platformu üzerinden onların çığlığını yazmak ve yaymak istiyor insan. Diğer taraftan umudu korumaya çalışmak gerçekten zor. Ben daha çok direnci ve hayata tutunmayı anlatıyorum şiirlerimde.




Aşk şiirlerinde öne çıkan bir nokta ve bireyler arasındaki bir duygu paylaşımından çok daha ötesini hissettiriyor bize dizelerin. Aşkla ve emekle yoğurulan bir dünyanın hayalini kurduruyor şiirlerin. Aşk’ı hangi cümlelerle bize anlatırsın?


Aşk teması edebiyat tarihinde en çok işlenen tema olmuştur. Çünkü aşk, diğer temalardan farklı olarak, pek çok dönemeç, dönüş ve pek çok farklı son içerir.

Alegorik anlamda, bir karakter veya kişi hangi tür sevgiyi yaşarsa yaşasın, bu onu nihai olarak evrensel sevginin bu nihai temasına yaklaştırır veya daha çok onun bir parçası yapar. Aşkı bu cümlelerle anlatabilirim. Kişi kendi kafasında bir karakter yaratır ve o karaktere aşık olur aslında. Öyle biri hiç yoktur nihayetinde.



 

Sevgili Muqades bahçemizdeki klasikleşmiş soruyu sormak istiyorum. Her şair bahçemize en sevdiği dizelerle biraz umut ekti. Senden bahçemize bir tutam umut ekmeni istesek, hangi dizelerle ekersin?


Maviye/Maviye çalar gözlerin,

Yangın mavisine/Rüzgârda asi,

Körsem/Senden gayrısına yoksam

Bozuksam/Can benim, düş benim,


Ahmed Arif