Şiir’in bahçesinde bugün şiirlerinin yanı sıra inceleme yazıları, söyleşileri ile edebiyat dünyasının üretken yüzlerinden biri olan sevgili Fatma Yeşil’i ağırlıyoruz. Fatma Yeşil ayrıca 2021 yılında Arkadaş Zekai Özger şiir ödülünde adı anılan şairler arasında yer almıştı.


 

Sevgili Fatma, bahçemize hoş geldin. Edebiyata ilginin azaldığı özellikle şiirle aralarına mesafe koyan insanların arttığı bugünlerde, söyleşimize katılman çok anlamlı. Yazmak yaşanmışlıkların yeniden nefes alması anlamında da ifade edilmektedir. Yazmaya yönelik yapılan bu tanımlama üzerine neler söylersin?

 

Edebiyata ilgimin azaldığını ya da şiirle arama mesafe koyduğumu söyleyemem ama bir evren olarak edebiyatı düşünürsek bu evrende şu an için var olan herkese mesafemi koyduğumu söyleyebilirim. Bu tamamen benimle ilgili bir durum. Arada –hatta çoğu zaman- uzaktan izlemeyi severim. Yazmak benim için yaşanmışlıkların yeniden nefes almasından ziyade yaşanmışlıkları yeniden kanırtmak, inadına inadına kör gözüme o parmağımı sokmak. Kimileri bundan nefes alabilir elbet ama benim nefesim kesiliyor.

 


“gördüklerim ve görmek istediklerim

arasında bir hayat var “

 

Yaşamımız hep bu kısır döngü arasında kendimizce kurduğumuz bir hayatta geçiyor. Senin dizelerinde göze çarpan ise insanın sesinin kesildiği yer, birbirini göremeyen kalabalıklar. Kalabalıktan uzaklaşıp kendi dünyasına çekildiğinde ise insan, sessizliğinin zincirlerini kırıyor. Gördüklerimiz ve görmek istediğimiz arasında var olan yaşam senin için neyi ifade ediyor?


Üç yıl önce bu kısır döngüden kopup kalabalıklardan sesimi kestim. Kendi dünyama çekilmem biraz zaman aldı ama çekildim. Daha mı mutluyum bilmiyorum ama şu an için bana ve üretme sürecime iyi geldiğini düşünüyorum. Bir zaman sonra bu sessizlik de bir kısır döngüye dönüşecek biliyorum. Fakat sessizliğin zincirlerini hâlâ kırabildiğimi düşünmüyorum. Bana günümüzde biraz zor bir şeymiş gibi geliyor. Bu dizeleri yazarken hissettiklerim bundan uzak olsa da bu okuma biçimi hakikaten çok hoşuma gitti. Belki de bilinç dışımda böyle bir şey vardı. Tam hatırlamıyorum ama sessiz kalmayı yeğlemiş olabilirim. Benimki çok daha basit bir serzenişti. Yaşadığımız şu günleri düşününce görmek istediğimiz ile gördüğümüz arasında ciddi bir uçurum var. Yalnızca yaşam değil, yaşamlar. Artık isimleri saymaya insanın gücü yetmiyor.

 



Aykırı bir yanın var şiirlerinde ve yeryüzüne gerçekçi bakıyorsun. “Masallara inanmayı beceremedim hiç” dizende de bu gerçekçi bakış açısını hissettiriyorsun. Şiirlerindeki bu aykırı ruh hali ve gerçekçilik üzerine konuşalım istiyorum. Bize neler söylersin bu konuda?


Ben her zaman hayallere tutunmak istemiş ama elimde olmadan her şeye gerçekçi bakmış biriyim. Gerçekçi olmak çok yorucudur. Hiçbir zaman böyle yaşamak istemedim. Ama bir adım atarken sonunda ne olacağını bilerek hareket ederim. Benim de var olma biçimim bu sanırım. Yalnızca, durduğun yerde yorulduğun bir hayat diyebilirim. Hayal kurup buna tutunan herkese imrenirim. Elbette ki bile bile lades dediğim şeyler de var ama dediğim gibi özgürce hayal kurmak içimde ukdedir. Dile getiremediğim her şeyi şiirde rahatlıkla söyleyebildiğim için de aykırı bir ses ortaya çıkıyor.

 



“maskelerin ardında gizlediğimiz umudu

ve kendini esirgeyen dirençsizleri bilelim”

 

Şiirlerinde öne çıkan bir başka nokta ise insanın kaygılarıyla ve korkularıyla üzerini örttüğü umuda karşı duvar olan körlüğün ve bunun yanında haksızlığa karşı direnmeyenlerin de unutulmamasıdır. Günümüzü değerlendirerek bu körlüğün bizi getirdiği nokta için söyleyeceklerin nelerdir?


Şu an birçok şeyi başaramamamızın ve melankolik bir mizahtan beslenip ayakta durmaya çalışmamızın en büyük sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Oturup konuşunca herkes aynı noktada ama elinden bir şeyler gelmesine rağmen yerinden olmaktan korkmak bana çok ikiyüzlü geliyor. Anlayabiliyor muyum? Elbette. Ama herkesin içinde biraz da olsun var olduğuna inandığım o ateşi körüklememelerini kabul etmiyor ve böyleleriyle helalleşmiyorum.


 

Yaşadığımız toplumdaki ilişkilerde baskın olan karakterin karşısındakini kendine benzetmek adına attığı adımların sevgiyi hiçleştirdiğini görüyoruz. Aslında tek kişilik bir ilişki ortaya çıkıyor. Sende şiirlerinde ikili ilişkilerin hırpalanan yanını da bizlere gösteriyorsun. Şiirlerinde de üzerinde durduğun ilişkilerin yıpratıcılığı ve sevginin hiçleştirilmesi üzerine nasıl bir değerlendirmede bulunursun?


Hiçleştiriyor mu bilmiyorum. Ben karşımdakini beğeniyorsam benziyorum. Biriyle herhangi bir ilişki kurmak benim için zor bir süreç. Her ilişki biricik olduğu için farklı farklı duygular ortaya çıkıyor. İlişkilerin hırpalanan yanını göstermek gibi bir gayem yok fakat bu benim için zor olduğu için de bundan sık sık besleniyorum.



 

Erk dünyanın içerisinde kadın olmanın zorluğu binlerce yıldır gözler önünde. Özellikle de Ortadoğu coğrafyasında kadınların varlığının yoklukla eş anlamlı olduğu bir yaşam var. Bir şiirinde “bedenim ölüydü ruhumu kim bilebilir ki” diyorsun. Bu var olma savaşının ortasında Fatma Yeşil şiirlerinin direnci üzerine konuşalım istiyorum.


Omuzlarımızda taşıdığımız mirasın altında ezilmemek, sürekli mücadele halinde olmak o kadar zor ki. Doğduğumuz andan itibaren tepemize çöken erk zihniyet yaşamın her alanında, ilişkilerin her türlüsünde varlığını hissettiriyor. Aile içi ilişkilerden arkadaşlık ilişkilerine, ikili ilişkilere toksik bir hâkimiyet söz konusu. Bu da yalnızlığı getiriyor. Benim açımdan öyle en azından. Herkesin mücadele biçimi farklı elbet. Başlarda, daha küçük yaşlarımda bununla mücadele edebildiğime inanırdım. Elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışırdım. Ancak gördüğüm şu ki elimizden gelen pek yeterli değil. Bu öyle bir “miras” ki altından kalkabilmek için ya topluca hareket edeceksin ya da yalnızlığı seçeceksin. Ben toplu hareketlerden zarar görerek çıktım. Bu benim hikâyem.


Zaman zaman heyecanımın azaldığı oldu ancak bunun kadın olduğum için yaşadığım sorunlar ile ilgisi yok. Aksine bu sorunlar beni daha hırslı birine dönüştürüyor. Daha sıkı sarılmaya başlıyorum.

 

 

 

Akademik alanda da çalışmaların var. Yüksek lisans tezinde edebiyatımızın değerli isimlerinden birini sevgili Sennur Sezer’i inceledin. Üzerine uzun bir çalışma yaptığın Sennur Sezer’i bir de senden dinleyelim.


Yüksek lisans tezimde şiir üzerine çalışacağımı lisans öğrencisiyken biliyordum ama hangi şair ile bağ kurup bu yolculuğa devam edeceğimi kestiremiyordum. Şiirlerimi yayımlatmaya başladığım dönemden beri hissettiğim tahakküm duygusunun artık ne olduğunun bilincine varmıştım. Hem akademinin içinde hem de şairler/ yazarlar arasında “öteki” olduğumuz bize her daim hissettiriliyordu. Bir şeyler değişiyordu, düzeliyordu ve umutlanıyorduk. Ama sonra bir bakıyorduk ki akademinin içinde “Kadın Şairler Sempozyumu” düzenlenmiş ve konuşmacıların hepsi erkek. Hâlâ “ozan ana”, “şairlerin ablası”, “şair anne”, “şaire” gibi ayırıcı sıfatlar kullanılıyordu. Divanı yayımlanan ilk şair kadın Mihrî Hatun üzerine yaptığı çalışma Sennur Sezer ile bu anlamda bir bağ kurmamı sağladı ve yolculuğumuz böyle başladı. Sezer’i çalışmaya başladığımda onun bu kadar üretken olduğunu bilmiyordum. Çalışma disiplini ve gayreti beni ayrıca etkiledi. Sezer sayesinden yalnızca şiir üzerine çalışmamış oldum aslında. Şiirlerinin yanı sıra hazırlamış olduğu inceleme kitapları, anlatıları, masal kitapları ve hatta yemek kitabı olduğunu öğrendiğimde epeyce bir şaşırmıştım. Her biri ayrı ayrı kıymetlidir. Tezim okumak isteyen herkes için tez merkezinde açık.

 



Mitolojik ve mistik unsurlar şiirlerinde çokça görülüyor. Ve bu unsurları klasik bir şiir anlayışında ayrı olarak yeni bir tarzla harmanlıyorsun. Şiirindeki bu uyumu nasıl anlatırsın?


Mitolojiye ilgim var. Okuduğum herhangi bir şeyde, izlediğim filmlerde ya da dizilerde mitoloji ile kurulan bağdan hoşlanırım. Şiirlerimde de bu bağı kurmak, kendimden olanı harmanlamak bana ayrı bir zevk veriyor. Açıkçası belli bir uyum da gütmüyorum. Bazen bir anda ortaya çıkıveriyor.

 

 

Sevgili Fatma,  geldik bahçemizin en güzel sorusuna. Misafirimiz olan her şair bize umudumuzu yitirmeyecek bir dize bıraktı. Senden de bizimle umudumuzu diri tutacak bir dize istesek hangi dizeyi ekersin bahçemize?


“Ben hiçbir şey miyim yoksa bunlar yalan mı

Belki bir şey olabilirim”


İsmail