Bahçemizdeki keyifli söyleşilere sevgili Oğulcan Kütük ile devam ediyoruz. Edebiyat dergilerinde yayımlanan şiirleriyle edebiyat dünyasına adım atan şair Oğulcan Kütük’ün 2017 yılında yayımlanan “Ecza Kışı” ve 2020 yılında yayımlana “Oğlan Çıkmazı” adlı iki kitabı bulunmaktadır.

 

Bahçemize hoş geldin sevgili Oğulcan Kütük. İki güzel kitap ve birçok dergide yer alan şiirlerinle edebiyatın toprağına su verip onu yaşatmaya çalışan bir kalemsin. Aynı zamanda bu yaşatma çabası insanın duygularını diri tutma mücadelesidir.21. yüzyıl betonlaşmanın sadece şehirlerde değil insanın yüreğinde de var olduğunu gösteriyor. Bu betonlaşmanın ortasında kalemine sımsıkı sarılmanın önemini bizimle de paylaşır mısın?


Bu yüzyılda yazmak da önemli fakat büyük cümleler kurmaktan imtina ederim. Öte yandan yazmak, önce bana iyi gelen bir iş. Benden sonra okuyana da iyi geliyorsa ne güzel. Bu da az şey değil ki.


 

2018 yılında “Ecza Kışı” kitabın ile Attila İlhan İlk Kitap Şiir Ödülü’ne değer görüldün. İlk kitabın ve kıymetli bir ödül. O gün neler hissettin?


Beş yıl olmuş bile. Ödül törenine dair hatırladıklarım sınırlı ama telefonda ilk haberi aldığımda uyuyordum. Yanılmıyorsam Haydar Ergülen aramıştı, “Uyandırdık mı genç” dedi. O zamanlar daha kıymet veriyordum ödüllere, çok sevindim ve gururlandım elbette. Şimdi değer görülsem yine sevinirim. Ama galiba bir şiirin bittiği andaki sevincimle aynı olur bu.

 


“ben aylardır tam burada

kendi hayvanımı kendim doğurdum, öyle kaldım hayatta”

 

Baskının ve gücün hakim olduğu yeryüzünde, ayakta kalabilmek için daha güçlü olabilme adına mücadele veriliyor. İnsanın zırhı olan bu güç, baskı kurmaktan öte ayakta kalabilmek adına. Bu güç sende neyi ifade etmektedir?


Güç kelime anlamıyla da son zamanlarda bana hiçbir şey ifade etmiyor. Türkiye’de güç tam tersi korku kelimesiyle alakalı. Neden güçlü olmak zorundayız.

 


Şiirlerinde hissedilen önemli bir hususta çocukluk, bir dönemden öte bireyin içindeki çıkmazların, yarım kalmışlıkların ve kendini ifade edememenin temeli. Çocukluğun bireyin yaşamındaki yansımasına dair neler söylemek istersin?


Çocukluğumdaki edimler şimdi olduğum kişiyi hep bir damardan besledi. Yansımaya da devam ediyor. Bu benim sık sık başvurduğum bir kaynak. Bazen çok canım sıkkınken dokuz yaşında olsam nasıl düşünürdüm acaba dediğim bile oluyor ama topyekün peşinden gitmiyorum tabii. Şiirdeki gibi, çocukken baktığımız dünya daha güzeldi. Geçen İtalyan bir ressamın resmine denk geldim. Bir kadın sekiz dokuz yaşlarında bir çocuğun elinden tutmuş, bir akşamüstü tarlaları gezdiriyordu. Çocukluğuma ışınladı beni. Gitmek çok kolay oralara.

 

 

“şimdi camları açıp uzun yürüyüşlerin hayalini

sarkıtacaksın ya dışarı, unutma

dizlerinde kemikleşen ağrı bir daha büyütecek seni”

 

Yaşayamadıklarımızın ve içimizde büyüttüğümüz hayallerimizin yanında kemikleşen o ağrılar da yüreğimizi erken büyütüyor. Hayallerin ve kemikleşen ağrıların bir şiirin penceresinden bas bas bağırdığı şey nedir?


Kemikleşen ağrıdan kastım hemen ilk anlam aslında:

‘Değişmek, katı bir durum alma hali’ yani. Eğer bağıran bir şey varsa o da budur.

 

 

“biz balkonda otururken deniz görünürdü eskiden, sen yetişemedin. denizden tuz çaldılar. çadır yıktılar bina diktiler.”


Kentsel değişimlerin, doğanın talan edilmesi şiirlerinde de yer alıyor. Bugünlerde yanan ormanlarımızın ve kesilen ağaçlarımızın acısını yaşıyoruz. Yaşadığımız yerlerin değişimi ve doğanın talan edilmesinin sancısı çekiyoruz. Bu sancıyı dile getiren bir şairsin. Bize neler söylemek istersin?


İktidar eliyle közlenen yozlaşma memleketin santim santim her köşesinde. Orman Genel Müdürlüğü’nün aracı ormanı korumak isteyenlerin üzerine tazyikli su sıktı. Kime ne anlatılabilir?

 


“iyi ki kuş değiliz biz, keşke biz kuş değiliz

çünkü yukarıdan bakmak dünyaya

yaranın büyüğünü görmek biraz da” 

 

Yaşadığımız bir olayı belirli zamandan sonra ya da yaramızın kabuk tuttuğu farklı bir toprak parçasından o yaraya bakınca aslında neler yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yaranın büyüklüğünü hep sonradan anlıyoruz. Şiirlerinde buna dikkat çekiyorsun. Farklı bir yerden ve belirli zaman bir sonra o yaşanmışlığa bakmak senden neler hissettiriyor?


O an zaten sallantının içinden çıkıp bakamıyorum ben. Baksam da şiir o anların işi değil pek. Bu yüzden vakti geldiğinde kuş bakışı bakmayı yeğlerim. Ne hissettirdiğine gelirsek de eğer üç aşağı beş yukarı insanlar hep aynı şeyleri hisseder geçmişe bakarken. Ben biraz tebessümle bakmayı öğrendim sanırım.

 

 

Sevgili Oğulcan, biraz da üzerinde çalıştığın yeni dosyan üzerine konuşalım istiyorum. Yeni bir kitap aynı zamanda şairin farklı bir yüzünü ortaya koyar. Çalışmaların ne durumda ve yeni bir kitap ile okurlarının karşısına çıkacaksın, bunun heyecanı üzerine biraz bahsedebilir misin?


Kitabı daha çok yeni bitirdim ve ilk çevremden dosya üzerine geri dönüşleri aldım hemen. Sonra kitabı bir daha bitirdim. İki kere de adını değiştirdim. Nihayetinde içime sindi. Biraz içe dönük ve daha kişisel bir kitap oldu ilk iki kitaba göre. Yer yer nerrative bir şiir denedim. Okur da beğenirse daha ne isterim. 

 

 

Son sorumuz bahçemize misafir olan bütün şairlerimizle paylaştığımız bir soru. Umuda dair bizimle bir dize paylaşmanı istesek hangi dizeyi okurlarımızla paylaşırsın?


Şiirle umudu yan yana koyamıyorum çok fazla. Umuda dair bir şeyler lazım olduğunda devreye şarkılar girer benim için. Yine de Ahmet Güntan diyeceğim:


"Bir dilenci gördüm, kim onun hükümeti ?”