selamlar. bu yazı benim şiir hakkındaki fikirlerimin dayandığı temellere de biraz bağlı olup kesinlikle bundan fazlası değildir. fikirlerim tamamen gözlemlerim kaynaklıdır. okurken bunu dikkate almanız önemle rica olunur. şimdi bu uyarı levhasını bir kenara bırakalım ve biraz sohbet edelim.


şiir, abi/ablalarımın benden daha iyi bileceği üzere bu topraklarda yıllardır tartışılmıştır, hatta eski keyif ve yaygınlığı olmasa da bu tartışmalar devam etmektedir. kulak için/göz için, sanat için/toplum için, ölçüde hece/aruz/serbest bla bla bla... bla bla bla sizi yanıltmasın, tartışmayı da tartışanları da küçümsemiyorum. hatta çoğu tartışmalarda bir tarafım da var ama bu yazıda dikkat çekmek istediğim asıl başka bir nokta var. evet, şiir bu topraklarda yıllardır tartışılıyor, bunun farkındayız. ama asıl yapmamız gereken çıkarım şu ki yüzyıllardır bu topraklarda şiir yazılıyor. "bu mu yani anlatacağın yahu ben ne okuyorum böyle!" öfkelendiğinizi duyar gibiyim, ama bi' sakin.


şimdi 3. kelimeye atlayalım, hedef kitle. yani şair eserini bitirdikten sonra okuyucusu olabilecek insanlar. türkçe bilen, türkçe konuşan, türkçe anlaşan kitle. türkler yahu işte. eğer biraz ilginiz varsa türk kültüründe yazmak için doğru düzgün kağıt bulamadığımız (bkz: cönk) dönemlerden beri bu topraklarda şiir var. yazılıyor, okunuyor, şarkı-türkü yapılıp söyleniyor. aşık olanı yazıyor, kahvede oturanı yazıyor, ilim adamı yazıyor, hatta türk devletini yönetenler bile o kadar işi güç arasından vakit ayırıp şiiri eksik etmiyor. ve dinleyici kitlesini oluşturan kitle, buna milletimiz de diyebiliriz, seviyor bu şiir denen mereti. 1000 yıldır genetikle mi aktarıldı artık, biri kafiye yapınca kan mı çekiyor, bilemeyeceğim. bildiğim yalnız 2 şey vardır: 1, hiçbir şey bilmedigim, 2, türk halkının şiiri çok sevdiği. arada ufak tefek şakalar da yapacağız tabii biraz gülün diye.



şimdi yüzünüzde -pek ihtimal vermesem de- ufak bir gülümseme oluştuysa o gülümsemeyi alın çünkü gülünmemesi gereken bir konu olarak 2. kavramı, mevcut ülkeyi, inceleyeceğiz. taşını, toprağını değil tabii ki, mevcut insanımızı... buna mevcut hedef kitle de diyebiliriz.


kahrolmayın diye ben veri koymayacağım ama (kitap) okumada veya belli bir süreç içinde (hafta/ay/yıl) kişi başı okunan kitap adetinde dünyada kaçıncı sıradayız, az çok tahmin ediyorsunuzdur. isteyen girip sağlam verileri olan sitelerden araştırmalarını yapabilir. ya da kendinizi çok yormadan daha basitini yapıp sosyal medyada kitap paylaşanlara gelen yapıcı(!) yorumlara, toplu taşımada kitap okuyorsa "yer vermesin diye yapıyor canıımmm" ithamlarına maruz kalanlara ya da çok kitap okuduğunu belirtme gafletinde bulununca "o önemli değil, sen asıl x kitabını okudun mu?" sorularıyla uğraşan insanlara bakabilirsiniz. buradan çıkabilecek ve öznel olmadığına %100 emin olduğum tek objektif yorum şu ki her şeyde olduğu gibi kitap okumanın da şovunu yapan insanlar vardır fakat şunu da kabul etmek gerekir, içinde bulunduğumuz durum içler acısıdır. bu anlattıklarımdan aslında "bizim millet kitap okumayı da kitap okuyanı da sevmiyor." gibi bir yorum da çıkarılabilirdi ama bence asıl önemli olan bunu düşünüp ülke ve insanlarımız için bir umutsuzluğa kapılmanın gereği olmadığıdır. nasıl mı bağlıyorum? bakın şimdi:


ülkemiz maalesef kitap okumayı şova döken, kitap okumayı gereksiz gören ve kitapların önemini yitirdiğine kendini çoktan inandırmış birtakım insanlarla dolu ve bu yüzdelerin toplumu nüfusun çoğunu oluşturuyor. bana kalırsa oluşturmuştur da, oluşturacaktır da. bu da üzücü bir gerçek. kitaplardan, yani aslında bir başkasının fikirlerinden ve tecrübelerinden ders almayan toplumların geleceği de pek parlak görülmez. ama bu toprakların da umutsuzluğa düştüğünde elinden tutacak öyle bir hazinesi var ki işte bu da şiir oluyor.


kısadır şiir, su gibi akar gider, uzun cümlelerle sıkmaz, okuyucu bir fikre "maruz kaldığının" farkında olmaz ve en önemlisi, bu toplum şiire tüm geçmişi ve kültürüyle aşıktır, hatta bana göre bu hiç platonik bir kara sevda değildir. şiir de fazlasıyla ona aşıktır.


kulak için mi, göz için mi, serbest ölçü mü, hece ölçüsü mü, sanata mı, topluma mı tartışmalarıyla zaman kaybetmeden hem sanat yapılıp hem de bazı yerlerde fazlasıyla net olunarak hem sanata hem topluma faydalı şiirler çıkarılabilir. ve bu şiirler ne yazarı ne okuyanı farkında olmadan toplumu daha kültürlü/bilgili/çağdaş hâle getirebilir. toplumu iyi etmek milleti, milleti iyi etmek devleti daha iyi hâle getirecektir. sadece düşününce bile bu etkiye sebep kelebeğin, kanatlarının bir şairin kaleminin ucunda çırpması müthiş bir güç, müthiş bir keyif. şair sadece evinde oturup acılarını anlatan, kelime oyunlarıyla sayfalar dolduran, başkalarının içlerindekini bulması için kendinden fedakarlıkta bulunmak zorunda olan kişi değildir. her şair mutlu olmayı da, mutluluk katmayı da, bahsettiğim keyif ve gücü hissetmeyi de fazlasıyla hak eder. dünyayı değil belki ama toplumumuzu daha iyi yaptıktan sonra, kim bilir hâlâ enerjimiz varsa, geri dönüp ölçüyü de hedef organı da sanatın amacını ve hitabetinin gittiği yeri de tartışabiliriz.


umarım derdimi sizi sıkmadan anlatabilmişimdir, buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim. şiirle kalın...