Ancak bir başkent kadar huzurluydu gece

Hak ettiği bahara kavuşamamış mevsimde

Vücut bulmuş iki gölge

Yaklaştı birbirine

Yağmur yağıyordu

Karartıları üzerine

İki çift iri göz birbirine baktı

Heyhat dedi melekler

Tanrım şu iki kula acı

Biri kadındı

Genç bir erkek diğeri

Ağızlarındaki nemli

Geçmişe gebe geleceği puslu

Kelimeleri kesen

Kursaklarında hevesleriydi

Yüzlerinde fincanında soğumuş

Kırk yıllık matem vardı

Sahici mutluluğun

Teğet geçtiği insanlardı

Balkondan onları izleyen bir adam vardı

Sigara dumanıyla havaya

Bahtını üflüyordu genç adam

Siyahta kayboldu kara

Ağlasalardı biliyorum

Kör olurdu dünya

Bir çift söz ettiler birbirlerine

Tüm güçleriyle yüreklerinin

Ağzını örterek

Açıkta kalan gözlerini

Görmezden gelerek

Üşümüştü kadın

İçindeki yangını düşünmeyerek

Saçlarından alnına sarkan

Yağmuru fark etmeyerek

Dimdik duruyordu genç adam

Oradaki yazının silinmeyeceğini bilerek

Varlık ve yokluk arasında

Arkalarında bir kalabalık

Daha çok yığın

Çoğu ikiz

Gözleri kapalı ağızları açık

Aralarında ancak bir mezarın

Sığabileceği kadar yer vardı

Kadın mezarın üzerine

Bir kürek daha toprak attı

Gencin köpürttüğü

Biliyorum ağlasalardı

Sağır olurdu dünya

Şiirin varoluşuna sebep olmuşcasına

Orada öylece duruyor

Şairlere meydan okuyorlardı

Genç adam eğdi başını öne

Razıydı darağacında yağlı ilmeğe

Sonra usulca uzaklaştı iki gölge

Yüreklerinin ağzını açarak

Gözlerinin yağmurundan

Bulutları unutarak

Bir mezar kaldı ortada

Ve de yürüyen iki gölge

Biliyorum ağladılar

Yine karanlıklarda

Seslerini çıkarmayarak


Tunahan ATALAY