Günlük bölümüymüş burası, hayatımı ve fikirlerimi senin yorumlarını düşünmeden buraya yazacağıma inanman doğrusu çok gülünç olurdu. Ön yargısız bana bakamazsın değil mi? Düşüncelerin çevren tarafından belirlenirken ve okuduğun kitaplar tarafından her geçen gün senin yerine karar veren bir oluşumun içinde iken sen de özgür olduğunu sanarak yazdıklarımı değerlendirmeye kalkacaksın. İsmime, profil fotoğrafıma, cümle içindeki kelimelerin akıcılığının olup olmamasına göre bu yazıyı yazan yazar hakkında bir fikrin oluşmaya başlayacak ama oluşmasın, beni asla tanıyamazsın; hissettiklerimi, yaşadığım zorlukları tadamazsın.


Gecenin bir yarısı şu an niye buraya yazdığımı bile bilmiyorum, tesadüfen yazıyorum, belirli bir amacım yok, kelimelerin amacı olmadan yazıyorum, kurmaca yaratıyorum, kurmacayı gerçekten anlamak ve gerçek ile kurmacanın felsefi boyutta farkını çoğunuz bilmediğiniz için son paragrafı yazdığıma pişman oldum, neyse ki bu yazıyı okuyanları çok umursamadığım için pişmanlığımın kısa sürede geçeceğini biliyorum. Alnınıza silah dayamadığım halde neden yazdığım saçma cümleleri okumaya devam ediyorsunuz? Senin de amacın yok, belki de sıkıldın ve içi geçmiş hüzünlü yazara eşlik etmek istedin; teşekkür ederim o halde.


Herkesin bu hayatta anlatacak bir şeyleri var, anlatmak ve en nihayetinde anlaşılmak istiyoruz, anlaşılmak bilmekten daha mühim. Herkes Oğuz Atay'ın cümlelerini bilirken neden Aristoteles'in bilmek üzerine sözlerinden feyz almaz? Anlaşılmanın hiçbir faydasını görmediğinde sadece bilmek ve kendi halinde yaşamanın keyfini tadacaksın ama daha çok hamsın, şimdilik anlaşılmak bataklığına düşüp boğulman gerek.



Günlük bölümünün hakkını verelim o vakit, bu kadar laf geveleyip seni okumakla yorduğuma göre (adil yanım ağır basıyor); sabah kalktım, düşündüm, karda yürüdüm, kitap okudum, gerisini Çehov'un açık cümleleri gibi de bitiremiyorum o yetenek yok bende. Basit ama keskin betimleme ile Maupassant'ın tersine modern öyküde daha başarılı görüyorum kendisini. Gördün işte, konudan konuya atlayan uykusu gelmiş bir yazarım; daha fazla seni yormamak için müsaadeni istiyorum. Sıkılırsam gelirim geri, hoşça kal.