Benim gözümde sen hep affedilecek hatalar yaptın, senin her yanlışının vardı haklı bir sebebi ve gerek yoktu uzatmaya sana gelinen yolu. Beni vurduysan benim vurulmayı hak edecek bir ayıbım, eğer ömrümden çaldıysan vebalini zamanla ödemem gereken bir günahım vardı. Benim bir de seni aramaya, nasılsa hep bir bahanem vardı. Seni kayırmak ne kolaydı, ne kolay şeydi sevmek seni, çektiğin tetiği tutup ayırmak elinden ve bağışlamak ellerini; ne güzeldi kırdığın her neyse toplamak.


Oysa ben öyle miyim? Ben göğsü sıkıştıran o dert gibi; ben yıkılması şart bir duvar, aşılması dert bir dağ gibi. Ben günahı tövbesiz, ben daha anne karnındayken aforoz edilmiş o çocuk gibi. "Olan oldu" gibi değil benim suçlarım, "Nasıl yaptın?" diye surata tokat gibi. Ben başka yolu kalmamışsa dahi, yol iz soracak kimsesi olmasa dahi herkesin suçlu aramaktansa yüzüne tükürüp arkasını dönmeyi tercih ettiği o yol gibiyim.


Nasıl bir dünya ki bura deprem oldu mu fayı sormaz kimse, bir enkaza bakıp "yıkılmasaydın" diye bağıran bir ses yankılanır sokaklarda.


N'olur düşün ki sağırım ben, körüm hatta, tutmuyor elim kolum; ne olur sen bari üstüme gelme. Belki senin annen ismini koyarken babanın gözlerinin içine dalmış, güzel hayaller kuruyordu; belki camları açmış güneşe bakıyordu. Ben ise sanıyorum ki doğarken rahme tutunduğum güne lanetler okuduğum için ağlamışım. Sen temize çekileni isen hayatın, ben karalama defteriyim kaderi yazanın. Bil ki hiçbir şey yapmasan da burası iyi değilse ruhun için, bulutlar alır kaçırır seni ruhun duymadan; oysa ben her yolu denedim, çıkamıyorum buradan.