Sınırsız bir sevginin ilk ışıklarının şiddeti miydi? Başlangıcında gecenin soluksuz bir bakışın esiri olmak mıydı ürkütücü olan. Arnavut kaldırımının o estetik görselinden uzak, sokak lambasının aydınlatmakta güçlük çektiği bir bankta mı oturduk seninle. Bir düş kırıntısı olsam anlayacaktım belki de, ama tepeden tırnağa bir haykırışın kesintisiz ve ılık bir meltemin döndürdüğü bir pervaneydi yüreğim. Zararsız, saf ve vicdanlıydı sevdam. Anlatmak istediğim binlerce hikayem vardı. Seni tanıdıktan sonra hepsinin nasıl da sıradan görünebileceğini söyleyerek başlayacaktım anlatmaya. Sen, ey mahzun sevgilim. Güzide tutsaklığım. Düş kırıklığım. Bir rüyanın muhteşemliğini neden hiç tükenmeyecek bir kabusa çevirdin, bir bilsem, gölgemin bile varlığını unutturacağım. Sana bile değil, kendime unutturacağım. Şöyle söyleyim yeniden, kalbime anlatamadım hiçbir şeyi kabul edemeyen, gidişinden sonra esrarlı bir anlamsızlığa bürünen benliğime anlatamıyorum.

Sıcağını kaybetmiş bir günün ıssız anlarıydı seni son görüşüm. Dargınım, kırgınım, kızgınım. Biliyor musun? Gidişine değil bu hislerim. Kendim gibi inandığım sana, sarsılmaz gördüğüm o bağın yalan oluşunu sessiz bir biçimde haykırışın bu kabuslarımın sebebi oldu.

Tütünümü açıyorum, kağıdımı hazırlıyor filtremi de masaya bırakıyorum. Her sigaramı sana sarar gibi sarıyorum. Sen iç diye, beraber içelim diye. Ama, sadece ben çekiyorum o dumanı ciğerlerime, onlarca soru işaretinin bünyemde yarattığı o huzursuzluğun eşlikçiliğiyle.

Hadi bakalım, gecenin getirdiklerini karşılayabilecek her türlü endişeden uzak tüm süprizlere açık bedenimi, sakin tutmanın iradesiyle kavruk bir hal alan o bakışına duyduğum özlemin tarifsiz güzellemelerini gözlerim açık düşlüyorum yine.

Yıllar öncesinden bir şarkının kendiliğinden dilime dolanmasıysa cabası. Göz göre göre göze geldik bebeğim. Bilir misin?

Bak soramıyorum sana, gözlerimi alamadığım yüzünün hasretliğini taşımanın ağırlığını hissetmediğim hiçbir organım kalmadı. Yetmedi işte.

Tek başınalığın en tekiyim son zamanlarda. Bir bardak çayın sensizliğime eşlik etmesine izin verdim bugün yine. Sevdanın kurşun geçirmez hırkası üzerimde, kahve demleyeceğim az sonra. Sen sütlü içersin bilirim, aylardır dokunmadığım açılmamış sütümüz var tatlı olarakta işte çikolata sert olanından.

Gelirsin belki bu gece, şey gibi. Dur söyleyeceğim şimdi. Hani beş dakika bile olsa seni görmem gerekiyordu dediğin gibi. Gelirsin ve belki de hiç gitmezsin, kim bilir.

Ben gitmeni isteyemem bilirsin. Gözlerine bakıp git diyemem. Giderken kal diyemediğim gibi.

Seni affedemeyeceğim. Bunun nasıl canımı yaktığını, gözlerimi durduk yere nasıl yaşarttığını bir an olsun hissetmeni isterdim. Bu çaresizlik hissinin ne beter olduğunu, bu hissi verirken yüreğinin sızlamadığını görmenin dayanılmazlığını bir an da olsa hissetmeni isterdim.

Neden terkettiğini bilmiyorum diyorum ya, bildiğimi biliyorsun aslında. Ve işte bu yüzden en çok da seni affedemeyecek oluşum. Omuzuna yaslanılacak kıymette değildi demek omuzum.

Odanın içinde ki uzun koltuğun o rahatsız edici yastıkları bu gece tek kişilik yatağım olacak yine.

Kendimi öldürüp intihar süsü vereceğim. İntihar süsü vermeme gerek yok zaten kendimi öldürüyorum. Böyle absürttü işte gidişin. Tabiki intihar edip intihar süsü vermeyeceğim. Avucuna verdiğim canımı parçalarken öylece bakmıştım sana. Beni öldürebileceğinin riskini aldım. Öyle güveniyordum ki sana, düşünmedim hiç. Verdiğim bu hakkı kullanabileceğin aklımın ucundan geçmedi.

O gece diyordum. Öylece oturdun karşıma, sütlü kahven önünde. Söyleyecek bir şeyin var mı dediğin an da. Hiç beklemediğim bir cümleydi. Silahının üzerinde olduğunu farketmemiştim. Gerçi bilseydim de yapma, kıyma bana, kıyma bize diye bir cümle kuramazdım. O gün yaptığım gibi. Sadece bakardım yüzüne, neden diye sorardım gözlerimle. Sen yine anlardın. Ama yine cevap vermez ya da veremezdin.

Sigaramdan bir nefes daha çektim ayağa kalktın sen de baktın ifadesiz bir biçimde yüzüme, çantana attın elini ve çıkarttın silahını

Bir an da oldu her şey. Çektin baktın ve silahını ateşledin.

Kanımın akmasını bile beklemeden sırtını dönüp gittin. Ve ben sadece gidişine sevgiyle, aşkla baktım.

kızmadım, kırılmadım öylece baktım.