Hipnotize oldum. Altı aydır askerlik denen laboratuvarda bir maceraya atlamış bulunmaktayım. Peynirden ümit kestiğim yapay gün batımlarında kendi fotoğrafımı çekmiş loş kırmızı ışıkların sakinleştirici ve aynı zamanda cinnet geçrici meltemlerinden bir analizin peşinden gitmekteyim. Önce neleri kaybettiğim hakkında tam bir görsel şölen sunuldu bana hepsi gözümün önünden geçip. Beni sevebilecek bağrına basacak yegane harici insanı hunharca kaybetmişim. Hıçkırıklarla ağlama isteklerimden anlaşılıyor ki çok büyük kayıp. Öyle bir hata ki ona müteakip mermerden mezar taşı beğendim. Aminler üzerime küreklerle atılırken ve başım o malum taşa çarpınca farketmekteyim gittiğini. Seni sevdim ancak hakkına ve hukukuna riayet edemedim. Yardım çığlıklarını ancak bir akraba ziyaretinde iken duydum. Bir kolonya ve çikolata dışında bir şey vermedim sana. İkimizi başka bir paralel evrende hapsettim bizi kavuşturmayarak. Tüm suçu üstleniyorum. Daha anne karnında iken inşa ettiğim medeniyetin nezdinde ikimizden bilhassa senden özür dilerim. Bu ıssız yere Silopi Deklarasyonu adında bir çeşme yaptım. Kim bilir kaç kez buradan geçmek nasip olacak bilinmez ancak her defasında senden kana kana içeceğim ve ömrümün sonuna kadar sana mahcup ardından müteşekkir olacağım.