"Şimdi şiir bence senin yüzündür."* demiş şair. Şimdi şiir bence yüzsüzlüğündür. Öyle iğreti geliyor ki kulaklarıma mısralar, öyle şirret bir hal alıyor bundan habersiz parıldayan yıldızlar. Geçen zaman yitip giden bir mısra gibi duruyor hafızamızda. Duyguları derin içli mısralar, sığ eller tarafından vurulurlar. O el kimin?


Kimse Mısır Tanrıçası değil ama ben iş olsun diye Tanrıçalar yaratıp onları körpe beyinlere fısıldayanlardanım. Şairler için bahanedir sevgiler ancak yürekler için elzemdi içli sözler. Şiirler bir ikaz gibi duruyor piramitlerin kırık tuğlalarında. "Ben tamım." diyen her taşı çatlattı Tanrı, tam ortasından. Noksan ruhunu mütemadiyen hatırında tut. Eğer olur da bir gün kibre kapılırsan şairin içli mısralarıyla, Firavunu kibri kadar denizde boğan, seni bir kaşık suda boğar üstelik güzelliğine rağmen. İlahi adalet tecelli eder, suda yürüyemez mağrur baykuşlar. Tanrıçalar hikayedir, mısralarda hayatın kendisi var.


Şimdi şehir biraz bayattır vehminde zamanın. Yalandır her beyanat. Aldırmaz bu kuru gürültüye inançlarım. Ve inançsızlığı düşer mütemadiyen hatırıma. Aynı sözleri defaatle tekrarın anlamı yok ama yeni sözler öğrenemedim elvedalardan sonra. Bana dair de iyi söylemler vardır zamanın bir yakasında. "İki yakası bir araya gelmesin." diyenler varmış. Hala üstten iki düğmeyi açık bırakıyorum.


Şimdi şiir bence ölümdür. Karşında belirdiğinde derin bir pişmanlık dolar uzuvlarına. Damarlarında akan kan kaynar, kaynar sular dökülür üzerine başından. Başucunda durduğunu sandığın sevdalar rüyadır. Birer yanılsamadır bu çığlıklar ve kahkahalar. Şimdi bir dağ başında haykırmak vardı öylesine ulu orta. Tanrım sadece Sen ve ben! Yalan bu gerçekliğin dışında olan her ne varsa.


Şimdi şiir hayatın ta kendisidir. Yalandan da olsa o bir tanedir. Ve birin gücü ondan başka bir şeyin olmamasıdır. Tanrı bu gücün en büyük delilidir, hayat ise bunca yalana rağmen birin işleyişidir. Söz konusu gerçekliği anlıyorsun değil mi?