Zihnimin, simleri kavlamış duvarlı, karanlık dehlizlerine hoş geldin. Burada güneş yok, sim yok, yıldız yok. Ama ben yine de parlatacak bir şeyler buluyorum, hep yaptığım gibi. Bu dehlizlerde şeytanlar cirit atıyor, insanlar gidiyor, şeytanları kalıyor. Kulağımdan kalbime fısıldıyorlar. Bense gözyaşlarımın ışıltısıyla o duvarlara dize dize yankılarını yazıyorum. Onları benimmiş gibi sahipleniyorum. Kimim bilmiyorum. Kimi canlandırıyorum? Bana ne rol biçerlerse onu oynuyorum. Melek olduğumu söylüyorlar ama ben her gece zihnimde cinayetler işliyor, cesetleri öfkemin ateşiyle yakıyorum. Bu yüzden biraz dumanlıyım, dünyayı net göremiyorum. Şeytanlardan kaçıp sevgiye koşuyorum. Çünkü biliyorum, şeytanlar en çok beni yok etmek istiyor, beni bulurlarsa sağ bırakmazlar. Koşarken düşüyorum, dizlerim kanıyor, yollar bozuk. Ama sorun değil ben her zaman yanımda yara bandı taşırım. Ne zaman yaralanacağı belli olmuyor insanın. Herkesin bir aynası var içinde. Ama benim aynalarım bana kinli, göstermiyorlar bana beni. Tek görebildiğim bana düşman bir hayalet. Kaçıyorum ben de. Hep yaptığım gibi. Sevgiyi hak etmediğimi düşünüyorum, siyah bir kedi gibi hissediyorum, beni sevmiyorlar, iyi gelmiyorum kimseye. Ve beni kırmalarına izin veriyorum, sonra kırıklarımı gösteriyorum, “Bak.” diyorum, “Kırdın beni.”, “Sen incittin beni ama ben katlettim kendimi.” Kimse bana benden daha çok zarar veremez. Bu benim bir nevi varlığım için insanlardan özür dileme şeklim. Affedin beni, çünkü hala varım. Kimse. Kimsem yok. Rüyaların arasındaki kabus gibi hissediyorum. Ait değilmişim gibi hiçbir yere. Kelebeklerin arasındaki tırtıl. Ama bir yanım inatla yaşamaya devam ediyor. Tüm nefesi içine çekmek istiyor. Sanırım oksijen bağımlılık yaptı. Ben ne kadar durdurmaya çalışırsam kalbim o kadar hızlı atıyor, ölümü kovaladıkça ölüm daha hızlı koşuyor. Sanırım bu dünyada sıkışıp kaldım ve mecburen yaşamak zorundayım. Ben yaşamak zorundayım, başka bir seçenek başka bir ihtimal yok. O yüzden kendime ışıklar buluyorum, hem kendimi hem insanları aydınlatabilmek için. Yıldızları saçlarıma döküyorum, simleri kanatlarıma saçıyorum, güneşi ellerimde taşıyorum. O yüzden biraz kül kokuyorum. Beni yaksa da yaşamak güzel, yanık izlerimi seviyorum. Yara izlerimi seviyorum. Şeytanlarımı seviyorum. Tüm bunlarla yaşamaya çalışıyorum ama insanlar ölmek ister gibi bakıyor. Görüyorum. Onlara iyi gelmek istiyorum. Simlerimi sürüyorum, güneşlerimi veriyorum. Güneş simleri eritiyor, o yüzden yapış yapışım ve insanların parmak izlerini taşıyorum, kalbimi onlar için de attırıyorum. Yaşamak için nedenler bulmaya çalışıyorum. Ve buluyorum da sanırım “her şey eksik” olsa da “her şey tamam.” Geçecek, biliyorum, her şey geçip gidecek, hep böyle oldu, hep böyle olacak. Ve bir yerde birileri yaşamak için yok olacak...