sığdırıp cenneti bir adım cenine

kucağından badem,

harelerinden badem sütlü kahve.

dokunuşun kıpkızıl

sincap sırtından sık ormanlar,

geyiklerin genç nefesleri yansıyor tenine.

dümeni kopan ıslak öpücük

dudaklarımızda nefes nefese yelkenler.

şekerli bahar ağzında,

eriyor gerdanımda pancar morarmaları.

sesinin kopkoyu gecesi,

fiilen çırpınışı eski bir yıldızın

sanki ayın teslimiyeti,

kılıcını kaybetmiş genç bir delikanlıda değilmiş

-gibi-

saç diplerimde taze sabah,

papatya geçiyor,

göğsümden topladığın karahindiba geçiyor.

ve yaralı bir kuş konuşuyor yatağımızın tepesinde,

tek nefeslik bir rüzgarın enseme değmesi

-gibi-

kopkoyu gecesi sesinin,

şakaklarımda söylediğin şarkılar,

sesinin dansı parmaklıklar.

sığdırıp cenneti bir adımlık günahına

güneş-lenmiş göğsüne

dingin, turuncu nemler denizaşırı.

çevirip cenneti,

çevirip yolundan herhangilerle olan yalnızlığımı,

kalabalığınla doyuracağım sayaçlar.

mekik dokuduğum iki günah arası,

sade kahve ve sigara tatsızlığı,

işte iki kapılı bir han,

doğmak için öldüğüm.

diken üstü sevişip çıkacağız,

benim bu her şeyi üzerime yıkılan,

timsah derisi sırtımdan.