varlığın da
öyle durgun
İçim kavruluyor
Etrafa bakıyorsun
Sinekleri sayıyorum
Çayda üçüncü şekere erişmeye çalışıyorsun
İçimde bir şey var
Daha göz göze gelmedik
Ya tanışılacak bir şey değil
Ya bilmiyorum
Bende benden saklanıyor
Sen yanımdayken aniden tutarsan elimden
Korkuyorum
Korkuyorum hıçkıracağım
varlığın da
öyle durgun
Yok olsam diyorum sanki hiç var olmamış gibi
Bir tanrı var eli cebinde
Ve diğer eli her yere uzanıyor da
Ne yapsa yarım yapıyor gibi
Ben seninle tamamlanmayı düşünmüştüm
Çünkü bana bir çift el daha gerekti
Kurmuştum bunu, kendime vidalamıştım.
Söz uçar vida kalır, kendime yeminler ettim
Sonra tornalar ettim
Matkaplar ettim
Buraya, şuracığıma
Ana bağrına basarcasına sapladım seni
Acımadım
Kendimi acıttım, buna değerdi
Tanrının diğer elini hâlâ affedemedim
İçimde bir şey var köklenmiş, kimse de engel olmamış buna, tanrı bile
Öptüğü dudakları unutan bıyık
Varmış yüzümde de oralet bulaşmış.
senin
varlığın da
öyle durgun.
Dürüstlüğümü biliyorsun sen, ama suskunluğumu n'apacaksın
Konuşulmadıkça ben yalancı mıyım?
Ya sen sormadıkça nesin?
Söyle bana senin hiç mi için kavrulmuyor?
Özlemek de platonik mi yoksa?
Karşı kaldırıma geçerken o bön bön bakan amcalar
Kırkında köse bakkal
Hiç mi aklından geçmiyor?
varlığın da
öyle durgun...
Hiçbir hayır yok senden
Ayrılmadan dedim o akşam ayılmadan
Bari çorba yapmayı öğretseydin
Allah'ın ve ah'ın aynı kelimeye düştüğü bu kekre dünyada
Bir kerecik hayatımı değiştirseydin
Sen bana yazık ettin
Yetim bıyığı bu benimki
Otuz yılda dört dudakla güreşmiş
Hâlâ sana bakamıyor gözlerim, sinekler sekiz oldu.
Korkum geçmedi
Hıçkırmayı bekliyorum hıçkırırsam korkma
Tüm bu alnımın az gerisinden geçenler suskun
Bu çok sessiz odanın içindeyiz seninle
Hâlâ göz göze gelmedik
Ve, üçüncü şekere de eriştin.
Bir yerden kopmalı bu düğüm
Biri bu deli gömleğini cırmalı
İkimizden biri elbet kurtulmalı
Tutunacak dalların var senin, uzat
Çöp çekme oynayalım
Bana hep yüzük parmağın denk gelsin isterim
Çocukça hayaller bunlar,
Bıyığımı bir kenara bırak.
Tektaş Erzurum şekeri dolu masa
Yıldırım nikahı diyorum anlasana
Bir sen, bir ben
Otuz yaş gömleğimden utanan bıyığım,
İki de çay bardağı.
Sinekler dokuz oldu ve çocukça hayaller bunlar
Bu insan kanı derbisi daha sürer
Bu çaylar soğur, bu ocak yandıkça yanar
Utanıyorum, ben utanıyorum ve buna utanmalısın
Sıkı sıkı sarılmışsın çantana
Her an çekip gidecek gibi gerginsin
Sanki evinden ben alıp getirmemişim gibi
Gerginsin
-Her gece diyorum bizden bir bok olmaz gibi
Biz de olmayız yani
Bu aramızdakinin son izmariti ya argo olacak
-ya evde çay kalmayacak
Artık ağzını açmalısın
Artık çözülecek kaç düğüm varsa bana tokatlar atmalısın.
Razıyım, yüzün kızardı yüzüne bakmayayım diye canımı acıtırsın sen
İnan,
Razıyım.
ama varlığın da
öyle durgun işte.
Biz şimdiye kadar pek biz olamadık seninle
Yan yana gelme fırsatımız çok olmadı
Kırkında köse bakkalcı gibi kısa hatıralarımız var
Farkına da varmalısın
Baksana gelip geçiyor zaman, neredeyse kopacak çantan.
Altıya düştü sinekler.
Ben böyle bir fırsatım olur diye hiç düşünmemiştim
Şehre geri dönmüşsün
Pardösünle geldiğin gibi aldım seni evinden
Yolda üşümüşsün
Seni ısıtan ben olmak isterdim
Ben sana çare olmak isterdim
Anca dil döken olabildim
Aşkla hoşnutluk iknasının tam ortasında durdun sen
Öyle bi' karar vermedin ki
Sandım parçalanıyorum ben
Sandım kör oluyorum, biraz ekşiyorum
Yüzüne üç kez bakmamış insana
Nasıl kendi evinde veda edersin?
Elimden gelmiyor ama
Anladım gibi artık
senin varlığın da
yokluğun da
öyle
durgun.