Günümüz insanının en büyük problemlerinden biri içerik bombardımanıdır. İster eğlence ister kişisel veya mesleki gelişim için olsun, neredeyse sınırsız sayıda faydalı-faydasız içerik ile zihinlerimiz işgal ediliyor. Her zaman daha fazlasını bilebiliriz bu doğru, fakat artık her zaman daha fazlasına da ulaşabiliriz.


Kişisel olarak ben, bu durumun olumsuz etkilerini kendi üzerimde gözlemleyebiliyorum. Aklımın takıldığı her konunun peşine düşen yapım, bilgi çağının tavşan deliğine düşmeme ve rastgele bilgileri bir sünger gibi çekmeme sebebiyet veriyor. Bu iyi bir şey gibi görünebilir. Bilginin ne zararı olabilir ki, öyle değil mi? Hayır, bilginin her zaman yararlı olduğu düşüncesi eski çağların, bilgiye kılı kırk yararak ulaşan insanların zihin yapısıydı. Fakat bu zihin yapısı artık geçerliliğini yitirdi, zira artık bir insan ömrüne sığdıramayacağımız kadar fazla bilgiye ulaşabiliyoruz. Hal böyle olunca “Bilgi edinmek her zaman yararlıdır” zihniyeti aşırı ve rastgele bilgi yüklemesi ile zihnimizi iş göremez hale getiriyor. Günümüz dünyasının sınırsız bilgi olanakları, insanı sınırsız olasılıklara sahip olduğu yanılgısına itiyor. Fakat bu tamamen bilişsel bir önyargı. Çünkü zaman aleyhimize işliyor. Bu denklemdeki zaman değişkeninin değeri azaldıkça sınırsız olasılıklar bir insan ömrüne indirgeniyor. Rastgele bilgi edinerek sınırlı insan ömründen maksimum faydayı alamayız çünkü az önce de belirttiğim gibi aşırı bilgi bombardımanı zihni iş göremez hale getiriyor. İşte tam da bu noktada insan zihninin bir özelliği öne çıkıyor: Karar vermek. Günümüz açık büfe içerik ortamında çağın insanının sahip olması gereken en önemli yetkinliğin karar verme becerileri olduğunu düşünüyorum. Karar vermek, tüketeceğin bilgi ve içeriği seçmek, her ne kadar ilgi çekici olsa da büyük resme bakarak daha geniş çaplı bir kâr zarar hesabı ile hareket etmek sınırsız imkânın sınırsız olasılık önyargısından bizi kurtarabilir. Artık hepimiz kişisel olarak kendimizi yönetme politikalarına sahip olmalıyız. Öyle ki istikametimizi belirlemeli, kaynaklarımızı da bu istikamete göre organize etmeli ve ara sıra gidişatımızı gözden geçirmeliyiz.


Hayatın bir aracı olan bilgi, istikametimize hizmet etmeli. Aracı amaçlaştırma yanılgısından kurtulmalıyız. Ayrıca bilginin bir diğer tuzağı da bizi daha zeki hissettirmesidir. Hepimiz daha zeki olmayı isteriz değil mi? Fakat bu da bir yanılgıdır. Bir işi başlatamıyor, sürdüremiyor, nihayete erdiremiyorsak daha zeki olmak hiçbir işimize yaramıyor. Daha zeki olmak daha etkili olmanın şartı değil. Zeka da hayat içerisinde bir araç. Kendimizi zekamız ile tanımlama önyargısından da kurtulmalıyız. Benliğimizi bir bütün olarak kabul etmeli ve kendimizi yönetme politikamızı itina ile kurgulamalıyız. Bütünsel bir bakış açısı ile hareket ettikçe karar verme becerilerimiz gelişecek. Çevremizden, imkanlarımızdan beslenip daha iyi daha doyurucu bir hayata ulaşacağız. Ve nihayetinde bu sayede çağın kurbanı değil çağın insanı olma ayrıcalığına erişeceğiz.