Yüzeyselliğin rağbet görüşü, ve kimsenin bilmediği sırların sadece nasip olana kalışı. Ey sır sana rağbet az diye kendini küçük görme.


Ve ey sır, kendini kapalı kutular ardında sanma, sen görünenin, görebilmeye çaba harcamayı sevmeyenler tarafından görünmeyenisin.


En başından beri olduğunu ve sonradan olduğunu ve olabilmeye çalıştığını tanı. Çünkü tanınmayan biri olmak kendine, yıkabilir kendini ve diğerini.


Korkular da insanın ayaklarına takılır, sen ise onu acı sanırsın.Yürüyüşünün durduğunu görürsen seni bir şeytanın kandırdığını bil. Senin cevherine tutulmayacak olanı sen de unut ey sır.


Bilmiyorsun yalnızlığın ve biraradalığın ortasını, o yüzden kendi içinden konuşmaktan sakın. Yine de ellerini açarak konuşabilirsin,düştüğünde öylece kalma diye.


Tanıyıp bildiğin yok değil. Kaybolmanın sana kollarını açarak koştuğu yerler. Umudu ve acıyı sıkıca kavrayan kalbinin uykusunda sadece O'na güvenmek senin. Buldun ve hiç unutma.


Keskin sınırlar ödünü koparıyor değil mi sır? Aklına kıyısında tutuşup çırpındığın damlalar geliyor. Neyle bağlısın ölçüp tartmadın. Neydi ayaklarını tutan yeryüzünde? Kokusunu duymadığın gülün dikeninden tutma!


Yine de bilsen önce sen savururdun keskinliğe kendini, yok edene kadar. Ama tutmalısın adımlarını. Bir yansımaya dokundun, yansıtan yalancı olamaz mı? Işığın hasta ettiği bir yalancı.... Korkmuyorsun ey sır, alışma korkusuzluğuna.


Tek bir çiçeği tüm çiçeklere solduruyorsun. Tümünü kucaklayamayacak kollarına bir tanesini çok görüyorsun. Farketmek ve silmek aynı cümlede yer almaz, sır. Tut çiçeğini ki unutulmuş olma yeryüzü silindiğinde.


Takılıp düşmek sığınağın mı ey sır? Kendine ayakbağı bir gölgenin karanlığını sevdin. Bakamıyor gözlerin ışığa, izin almadı senden henüz. Öldürür, boğazına tutunurken ince ince örmek gölgelerini.


Güneşe bakarken kaçırmamak gözlerini... Ellerini düşünmenin asla, erişemeyeceği anlara uzatmak... Varlığı duymak değil mi bu? Ne olur bir kez kaybolsan? Çok uzak olan ay ışığı gibi silinmek istemeyendir belki senin için. Kirpikler güzel gözlerini korumak için var.


Tek bir çabadan daha fazlasına değmediğini gördüğünde, halüsinasyonları örten karanlığa sığın. Bir kez bile adımlayamamanın pişmanlığı çıksın gözlerinden. Akıp götürür mü seni yoksa terk mi eder, bilmeden.


Ve hayır binlerce çabaya değerdi ey sır! Yemin ederim binler değerdi. Bir kez bile yüzünü bulamadığında aynalarda, bin parçanın içindeydi dileğin. Parmakların çabası kimin elindedir kıpkırmızıyken? Senin elinde değilmiş, ağlamıyorsun bile.


Yine de binlerce çaba için doğmadın. Taşıyamazdı bileklerin, her zaman zayıftı. Bir yük olmak mı bir yükü omuzlanmak mı? Ve ömür iki korku arasındayken yazmalı kalemi, başka bir tanığı olmayanın.


Ümidi gizlenmiş olana sığınılacak kaç kapı vardır? Gün ağarırken karanlıkta kalan aydan medet umar mı? Kendi ışığını tutmalı yüzüne yoksa hiç bulunmayacak. Okunmamış satırlarlardan çevirme yüzünü sır, bir yılı ve bir yılı daha geri dönmeyecek ellerinin.


İnsan yaşamak mecburiyetindedir. Bu mecburiyette gizli acizlik, gerçi seni inciten. Aç gözlerini çünkü doğdun. Karanlık ve aydınlık değil yürünen. Bir bir silinirken farkında olmadı mı kimse? Her siliniş yaşanmadan düşmüşken gözlerine, kendine yardım et, çünkü doğdun.


Bir saadet yakalamayı umarken bin acı bekleyişini gördüm. Ki bir saadet çok geç gelir dünyaya. Dinle sır, duydun mu kuşları? Bir saadet bin acı getirmez, bin korku getirir sana. Kaçamazsın içinden, olduğu gibi dokunursun dünyaya. Bil ki sır yaşamak bu, batar fakat güzel kokar.


Ah biliyorsun, saklanmaz bilinen sırların korkuları. Bir kez bile bilmeyenler vardı, ya sır nereye kaybolur? Zeytin ağacı biliyor muydu seni, kırmızı topraklardaki taşlar? Parlar gözlerin unutuşunda dar karanlığı. İçinden saklanış bir sessiz ağaç altında olur.


Biliyordu sır, bilmese saklanabilir miydin? Ölmedin sır ölemeyeceksin. Unuttun mu? Bil kuş tüyü bu dünyanın sensin. Bir ince rüzgar alır seni. Bilsem eserken uçuşan saçlarına kahredebilir miydim?