Odamdaydım... Üç veya dört gün oldu dışarı çıkmayalı. Dışarıda dikkatimi çeken bir şey olmaması beni odama hapsediyordu. Bu küçük ve rutubetli odada mutlu ve özgürdüm. Ya da ben öyle sanıyordum. Masam her zamanki gibi dağınıktı. Kitaplar, not aldığım kağıtlar, kalemler hatta günlerdir boşaltmadığım pis kokulu küllüğüm. Saat gece ikiye geliyordu. Ben ise bir tane daha sigara yakıyordum. Bugün kaç tane içtiğimi saymamıştım, belki on beş belki de daha fazla. Yorgundum ve uykum vardı. Nikotin beni ayakta tutuyordu, tabii bir de üst komşumun yatak gıcırtısı ve bağırışları. Masamdan kalkıp mutfağa yöneldim, ayağım yerdeki kitaplardan birine takıldı. Tolstoy'du sanırım, ışığım loş olduğu için tam seçemedim. Dolabı açtığımda sadece hazır yemek kaplarını gördüm. O sırada sigaramın külü yere düştü usulca. Umursamadım; külü orada bırakıp, sigaramı lavaboya atıp kahvemi aldım. Pencerenin önüne geçtim, yağmur çiseliyordu. Camı açtım, soğuğu içimde hissetmiştim. Ciğerimin iyi olmağını bir kez daha anlamış oldum. Bunun üstüne düşünmeye başladım. O an ölüm kolay gözüktü. Arkamda bırakacağım çok da kimse yok diye kendimi rahatlattım. Çünkü son zamanlardaki yalnızlığımdan memnundum. Bunları düşünürken camı kapattım. İkinci sınıf tahtadan yapılmış sandalyeme oturdum. Üst komşumun sesi kesilmişti. O ara dış kapım açıldı. Uzun zamandır aramadığım sevgilim karşımda belirdi, yedek anahtarım ondaydı. Yüzümü avuçlarının arasına aldı, sakallarımı okşadı ve çok uzamışlar deyip beni dudaklarımdan öptü. Alkollüydü, nefesinde ağır bir anason kokusu vardı ve biraz da sallanıyordu. Çaktırmadan tebessüm ettim. Uzun zaman olmuştu. Bu yüzden bir süre onu izledim. Deri montunu çıkarıp sandalyeye astı. Üstünde dar bir kareli gömlek vardı. Sanırım sıcak olmuştu veya alkolün etkisiyle gömleğinin düğmelerini açtı boydan boya. Ayakkabılarıyla girmişti odama. Yüksek topuklu, siyah bir ayakkabıydı. Onları çıkarıp bir kenara attı. Kahvemi elimden alıp bir yudum içti ve masanın üzerine koydu, ellerim boş kalmıştı. Pantolonunu çıkardı, az kalsın düşüyordu, dolabın kapağına tutundu, bana bakıp tebessüm etti. Çantasından sigara paketini çıkardı, evirdi çevirdi ama paket boştu. Kendi tabakamı uzattım. Sarhoş olduğu için zar zor yaktı ve derin bir nefes çekti. Odayı toplamaya koyuldu. Küllüğü çöpe boşalttı, kitapları alfabetik sıraya soktu, kağıtları dosyaya koydu. Sarhoş olmasına rağmen iyi iş çıkarıyordu. Dolabımdan bir tişört aldı, üstüne giydi. Hiç konuşmuyordu, ben de sessizliği bozmak istemiyordum. Yarsında söndürdü sigarayı. -Ağır geldi biraz, dedi.

Tebessüm edip gözlerinin içine baktım.

-Hayat kadar ağır değil, dedim.

Yüzünde acı bir gülümseme oluştu. Bir sigara daha almak için hamle yaptım, elimi tuttu.

-Çok fazla içiyorsun, dedi. Kafamı sallayıp arkama yaslandım. O an telefonu çaldı, başta açmak istemedi ama uzun uzun çalınca açmak zorunda kaldı. Gecenin bu saatinde kim arıyor diye düşündüm. Hırkamı çıkarıp yatağa yattım, sol tarafı ona ayırdım. Üst komşumun sesleri tekrar yükselmeye başladı, içimden 'Yuh artık!' diyordum. O an odaya geldi, telefonu kapatmıştı. Üstümü örtmemiştim, geldi üstümü örttü. Işığı kapattı, birkaç saniye beni izledi ve yatağa usulca girdi...