Birey A: hayatta bir amacı vardır ve o amaca göre yaşar
Birey B: hayatta bir amacı yoktur fakat yine de yaşar.
Birey C: doğduğu yerin ona yüklediği bir amaç vardır ve ona göre yaşar (Birey olduğu tartışılır)
İnsan doğar ve ilk önce doğduğu yerin doğrularıyla beslenir, gördüğü şeylere yüklediği anlam doğduğu yerde öğrendikleriyle sınırlıdır. Bir insanın başka bir anlamla bakabilmesi için önce doğduğu yeri sorgulaması gerekir.
çünkü elinde bulunanla yetinen ve başka bir doğrunun olabileceğini, bilmeyen ya da olmasına karşı koyan biri hakikati göremez. Peki hakikat nedir? Ölüm gibi, iki artı iki eşittir dört gibi bir yaşam görüşü mümkün müdür? Herkes için aynı olan kesin ve üzerinde tarışılmayan bir var oluş biçimi var mıdır?
Bu sorulara verilecek cevapların her biri kişiseldir fakat bu kanıda bir sorun bir tıkanma var çünkü insan türü toplumsal bir türdür, işte burada da bizi kargaşa karşılar, ne kadar da kendi içinizde bir sorunu çözseniz de bütün bir toplumda o sorunu çözmeniz mümkün değildir.
Bana göre bir insanın zarar vermemesi ve haksızlık yapmaması dışında var oluşunu kendi istediği gibi yaşaması gerekir ama bunun da olması mümkün değildir; çünkü her ne kadar özgür olmak isterseniz isteyin bir başkasının doğrusunun sınırında polis sorgusuyla karşılaşırsınız.
Düşünen biri, İçinde büyük bir yalnızdır fakat toplumun içinde yaşar. Düşünen biri kendi içinde büyük bir yalnızdır, çünkü o kendi doğrusuyla yaşasa da her gün toplumdaki "düşünce polislerine" hesap vermek zorunda kalmayacağı davranışlar gösterme mecburiyeti hisseder; göstermeye de bilir fakat düşüncesinin peygamberi olmak istemez.
Bütün bunlara rağmen yaşamaya değer mi? İşte bu soruya verdiği cevap, insanın uyumluluğuna göre değişir, ya bir maceracı olacaktır ve "başkaları" olmayacaktır ya da doğduğu doğruların bayrak taşıyıcısı... Var oluşu doğum ve ölümün ötesinde görenler için var oluş ızdıraptır.