III. 


Eski Rum Meyhanesi’nde Sıska gönlünü birkaç fotoğrafa dayar

Sırtını böyle anlarda dünyaya dayamak ister de

Duvara verir ensesini

Ense kökünde bir yaşamak yükü ha babam sızlar

Bazı fotoğrafların çünkü dayanıksız kalkılmaz altından

Yıkılışı bundandır Sıska’nın

Sarhoşluk der geçer ahalisi

Bu kalabalıktan hallice masada Edip olsa

‘’Masa da masaymış ha.’’

Anason kokusuna karışan geçmiş kokusu

Falancanın oğlundan kalma ceketinin göğüs cebinde sızlar bir fotoğraf 

‘’Anam’’ der Sıska 

Kadehinin dibine koyar yıldızlarını zihninde

Susturur Sıska’yı ‘’Ulan başlatma anana yine Sıska.’’

Kim bir ad takabilir ki

Nasıl duruyorlar orada

Sıska, Sıska’dır ya

Bir halkadır da kendi etrafında

Çember dışına çıkınca ötekinden başkası değildir

Bilir bunu Sıska

Az konuşur

Müsaade ister, özür diler sık sık

Daldığı yerden kaldırır gözlerini

Katılmak için sohbetlere, güler yapılan her şakaya

Düşer Sıska

İçine doğru daha katedilecek çok mesafe vardır demek ki

Ne zaman ki karışacak yer ve gök

Geçecek birbiri içine

O zaman işte bir an ‘’Oh’’ diyecek Sıska

Ayağının altıdır dünya

Durup daldığın, geri gelemediğin şu Samanyolu

Yıldızların kırılacak önce

Kayacak ayağının altından da düştüğü gibi göğünden

Saymak lazım adımlarını Sıska

‘’tik – tak‘’ ‘’tik – tak‘’

Sıska sonunda belki bir ‘’Oh.’’ diyecek ya 

Zaferin sarhoşluğunda yenik düşüleceğini bilen bir savaşçı gibi yapacak bunu

-Temkini elden bırakmamayı öğrendi bir gün-

Bilecek 

Mutluluğun sarhoşluğu kamufledir hazana 

Rüya bitecek.



devam edecek...